Mobil İnternet Sitesi çağımızın teknoloisine uygun hızlı açılır Google dostu websitesi tasarım hizmeti sunmaktayız.
Profesyonel Web Sitesi tecrübesi ile sizlerin beğenisini kazanarak her geçen gün web tasarım sektöründe beklentilerinizi karşılamaktadır.
Web Tasarımı İzmir web tasarım için beklentilerinizden sizlerin beğenisini kazanarak her geçen gün web tasarım sektöründe beklentilerinizi karşılamaktadır.
Verimlilik İçin Öneriler: Takım İçi İletişim
Başarıya giden yolda şirket içi iletişimin önemi nedir, takım çalışması neden zaruridir ve doğru iletişim nasıl olmalıdır sorularına yanıt arayacağız bu yazıda.
Güzel hikayeler bir hayal ve ilk adımla başlar. 2016 Eylül ayında kendi hikayemizi yazmaya başladığımızda henüz 26 yaşındaydım. Aynı hayali kurduğum 2 arkadaşımla birlikte girişimimizi kurduğumuzda birbirimizle sürekli konuştuğumuz hayallerimiz dışında elimizde pek de bir şey yoktu. Ortada çivi çakılmış en ufak bir işimiz olmamasına rağmen sürekli toplantılar yapıyor oluşumuz bizi aynı hedefe kilitlemişti. Hedefimiz ne çok zengin olmak, ne çok büyük işler yapmak ne de adımızdan çok fazla söz ettirmekti. Gayemiz tamamen farklı ve katma değeri yüksek işler yapmaktı.
Zaman zaman iş yoğunluğundan birbirimizle iletişimimiz kopardı. Herkes kendi departmanıyla ilgili kafayı kuma gömmüş vaziyette olurdu. Geriye dönüp baktığımda muhtelif zamanlarda en az 3–4 kere bu halde bulduk kendimizi. Apar topar yoğun bir iletişim döneminden sonra aynı hedef için tekrar toparlanırdık. Geriye dönüp baktığımda şunu çok rahat söyleyebilirim ki; en hızlı yol aldığımız dönemler en iyi takım olduğumuz ve iletişimimizin en kuvvetli olduğu zamanlardı.
Metafizik seviyesi oldukça yüksek bir konu “iletişim”. Bir formülü veya bir denklemi yok.
İletişim iletmek değildir. İşteş bir eylemdir. Karşılıklı yapılır. Talimat veya emir vermek bir iletişim şekli değildir. Veya bir rapor sunmak da iletişim değildir. Şirketinizde iletişim yönteminiz üstten alta emirler, alttan üste raporlar şeklindeyse bu yazıyı biraz daha dikkatli okumanızı tavsiye ederim. Geleceğin iş dünyasında böyle yapılara yer olmadığından eminim.
Şirket içi iletişim arttırma yöntemleri ve elde edilecek başarılı sonuçlar için şunları söyleyebilirim;
Personel Değil Takım Arkadaşı
Aynı geminin farklı görevlerinde yer alan birer tayfasıyız. Kaptan o geminin sahibi değil bir üyesidir. Aynı şekilde geminin temizliğinden sorumlu personel de. Bu zihniyete bürünmeden iletim sağlayabilirsiniz ama iletişimi asla sağlayamazsınız.
Yola Çıkmadan Önce
Takımın her ferdi geminin nereye gideceğini, nerede mola vereceğini, ne kadar yakıtları olduğunu, ne taşıdıklarını ve kime taşıdıklarını biliyor mu? Sorunun cevabı “Hayır” ise acilen geminin kaptanı takım arkadaşlarını toplayarak bu bilgileri onlarla paylaşmalı ve düzenli olarak bu bilgilendirmeleri tekrarlamalıdır. Bu sayede tüm üyeler en az geminin kaptanı kadar bu yolculuğu sahiplenecek ve görevlerini en doğru şekilde yapacaktır.
Hesap Sormayın Ama Hesap Verin
Herkes içgüdüsel olarak takım içinde kendisini ilgilendiren kısımlarla ilgili bilgi sahibi olmak ister. Bilgi muhatabı tarafından kendiliğinden verilmezse kişiler o bilgiyi almak için sormak durumunda kalır. Bu durum sürekli olarak yaşandığında ise bilgi vermeyen taraf kendisine hesap sorulduğu hissine kapılır ve kendisine bir duvar örer. Bu durum iletişim için yüksek tehlike sınıfındadır.
Herkes içinde bulunduğu organizasyona hesap verir durumda olmalıdır. Çünkü marifet iltifata tabidir. Ortaya çıkardığımız işten tatmin olduğumuzda onu duyurma içgüdüsüne zaten sahibiz. Çocukken yaptığınız berbat resimleri hatırlayın. Hiçbir çocuk yoktur ki yaptığı resmi kimseye göstermeden resim çantasına geri koysun. Yapılan tüm çalışmalar takım arkadaşlarının iltifatına sunulmalıdır. İletişimin başladığı nokta tam olarak burasıdır.
Beyin Fırtınası
Yolculuk fırtınalı olabilir, güzergah değişebilir veya gemide teknik bir aksaklık olabilir. Belki de bunların hiçbiri yaşanmaz ama yolculuğu daha keyifli hale getirmek için bir arayışa girmek de isteyebilirsiniz. İletişim kanalları açık olduğunda ortaya çıkacak fikirlerin kalitesi ve sayısı şaşırtıcı derecede yüksek olacaktır. Çünkü başlattığınız yolculukta görevli olan herkes mutlu, kendini değerli hissediyor ve en az kaptan kadar o yolculuğu sahipleniyor.
Kaptanlar Arası Uyum
Çoğunlukla uzun yolculuklara tek kaptanla çıkılmaz. Birden fazla kaptan, kaptan yardımcıları, teknik birim şefleri şeklinde bir organizasyon yapısı mevcuttur. Geminin kaderine en çok hükmedenler de bu kişilerdir. Yönetim kadrosu arasındaki iletişim çok daha kuvvetli olmalıdır. Kaptanlardan birinin kuzeye diğerinin güneye gitmeyi arzuladığını hayal edin. Kaptan yardımcılarının ise kaptan olma hayaliyle onlara kıskançlık beslediğini. Ortaya çıkabilecek kaosu ve başarısız bir yolculuk hikayesini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Mükemmel bir uyum ve etkili bir iletişim olmazsa yukarıdaki senaryo çok da uzak değildir.
Geri Bildirim
Geri bildirim almak insan için bir ihtiyaçtır. Kurum iletişimi için en etkili yöntemlerden biridir aynı zamanda. Yapılan işin etkilerini, o işin başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu, karşı tarafın kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder insan. Takım arkadaşlarınıza geri bildirimler vermekten çekinmeyin.
Geri bildirim almak insanın kendisini daha iyi tanımasını sağlayacaktır. Dolayısıyla bu durum, iyi özelliklerini parlatması, kötü özelliklerinin ise farkına vararak onları düzeltmesi için eşsiz bir fırsattır.
Profesyonellik Sevgiye Mani Değil
Bu yazı kesinlikle “kanka modunda iş yapılmalıdır” düşüncesini savunmamaktadır. Gergin anlar, başarısızlıklar, aksamalar olduğunda S.O.S vermek gereklidir. Burada kilit nokta bana göre “Sevgidir”. Babanın çocuklarına zaman zaman sert uyarılar yapması onları sevmediği ve bir aile olmadıkları anlamına gelmez. Benzer bir durum olarak işler aksıyorsa, başarısızlık ihtimali oluşmuşsa, ailemizin “sevdiğimiz bir ferdi” istemeden yanlış işler yapıyorsa bazen sertleşmek gerekecektir. Aradaki sevgi ve bağın (iletişimin) kuvvetli oluşu bu problemin de krize dönmeden aşılmasını sağlayacaktır.
Takdir Edin, Başarıları Kutlayın
Başarıya giden yolda her şeyden önemlisi motivasyondur. Çok az kişi başarısızlıklarından motive olur. İnsanların büyük çoğunluğu başardıkça, başarısı takdir edildikçe motive olmaktadır. Takdir edilmeyen her başarı bir sonraki başarı ihtimalini yok etmekte, takdir edilen her başarı da bir sonraki adımda daha büyük başarıyı getirmektedir.
İletişim, etkileşim, kurum içi sinerji… Adına ne dersek diyelim bu kavramın temelinde birbirini doğru anlamak gerekliliği var, sevgi var, başarmak gayesi var. İletişim olduğunda başarı kesin gelir diyemeyiz ama iletişim olmadığında başarı kesinlikle gelmez diyebiliriz.
Sizce iletişimin iş dünyası için önemi nedir, şirket içi iletişimi arttıracak yöntemler nelerdir? Şirket içinde iletişimi arttıracak yardımcı programlar var mıdır? Yorum ve katkılarınızı bekliyorum.
- Published in Genel
Girişimcilik mi, Kurumsal Hayat mı?
Hepimizin hayatını şekillendiren bir hikayesi vardır ve bu hikaye hayatımızın sonuna kadar yazılmaya devam edecek. Bu hikayede kendimizi nerede, nasıl gördüğümüz zaman zaman değişkenlik gösterir ve bazen de hayatımızın dönüm noktası olur. İşte tam o dönüm noktasında kişiliğimizin özünü daha net anlamaya başlarız. Mevcut düzeni korumalı mıyım yoksa yeni bir düzen kurmak için konfor alanımdan çıkmalı mıyım diye sorgulamaya başlarız. Eğer bir şeyler bizi bir sorgulamaya itiyorsa ve duş alırken bile “o” şey aklımızı kurcalıyorsa, o zaman değişim zamanı gelmiş demektir.
Bundan 20 yıl önce değişim için elimizdeki imkanların kısıtlı olduğunu düşünürsek şu an karar vermemiz gereken durumların bile sayısı gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Eskiden sırtını devlete dayamanın veya kurumsal bir şirkete kapağı atmanın lüksü tartışılamazdı bile. Üniversiteden mezun olanların en büyük isteği düzenli bir gelir sahibi olmaktı, yan haklar bile bu kadar gündemde değildi. Durum böyle olunca kısıtlı bir seçenek havuzundan hem bizi hem de ailemizi memnun edecek seçenekler üzerine yoğunlaşmak zorundaydık. O dönemleri en güzel özetleyen bakış açısı ise o tuğla gibi olan birkaç kiloluk cep(!) telefonlarının piyasa sürülmesiyle uzmanların “ Teknolojide artık ulaşabileceğimiz son noktaya ulaştık.” söylemleriydi. Gelecekten beklenti ister istemez daha azdı.
Ancak bir gün akıllı telefonların atası sayılacak iPhone 2007’de tanıtıldı ve hemen bir sene sonrasında uygulama geliştiricelere bağımsız bir ekmek kapısı açan Appstore’ın tanıtılmasıyla kafalar başka türlü çalışmaya başladı. Bu gelişmenin ardınca birçok teknoloji şirketi kendini büyük bir dönüşümün içinde buldu, bu dönüşüme inanmayanlar ise (Örn: Nokia) kendini tarihin tozlu raflarında buldu. Teknoloji hiç tahmin edemeyeceğimiz bir hızda, hem sosyal hayatımızı hem iş yapış modellerimizi hem de düşünme şeklimizi ciddi anlamda değiştirmeye başladı. Teknoloji hayatımıza nüfuz ettikçe sorunları daha çok görür olduk, daha çok keşfettik ve daha çok derine inme şansımız oldu. Tabi ki her keşif beraberinde yavaş yavaş çözüm önerileri de getirmeye başladı, bu öneriler zamanla teorik taraftan pratik tarafa geçmeye başladı. Ve bir anda dünyanın farklı farklı yerlerinde kendi çözümlerini hayata geçirmeye çalışan insanları duymaya başladık. Ve bir sonra tüm dünya onlara “ Girişimci” demeye başladı. 2010 yılından sonra artık dünyanın birçok yerinde üniversiteyi yarıda bırakıp kendi hayalinin peşinden giden hatta bu hayalini milyarlarca dolara satan girişimcilerin hikayelerini okudukça içimizde bir şeylerin kıpırdamaya başladığını fark ettik. Bu kıpırdanış, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin habercisiydi çünkü artık büyük bir şirkete kapağı atmak veya devlete bel bağlamak yerine “ kendi işini kurmak” gibi heyecan verici bir seçenek de vardı.
Her şeyden önce kendinizi tanıyın!
Yukarıda bahsettiğim gibi herkesin bir hikayesi var ve bu hikayenin baş kahramanı olan sizlerin çok temel kişilik özellikleri var. Bu kişilik dediğimiz şey, değişimin en temel yapı taşlarından biridir çünkü sizin hangi yöne gideceğinize büyük oranda kişiliğiniz karar veriyor olacak. O yüzden o değişim yolculuğuna çıkmadan önce mümkünse aşağıdaki soruları kendinize sormaya çalışın:
- Değişimden korkuyor muyum yoksa onu kucaklıyor muyum?
- Riskten kaçan biri miyim yoksa riskteki fırsatı kovayalan biri miyim?
- Mutlu olmak için mi çalışıyorum yoksa para kazanmak için mi?
- Yönetilmeye mi daha yatkınım yoksa yönetmeye ve liderlik etmeye mi?
- Yeni şeyler öğrenmeye ne kadar açığım, yeni yetenekler kazanmakta istekli miyim?
- Kendi kendimi motive edebiliyor muyum yoksa motive edilmeye mi daha çok ihtiyaç duyuyorum?
- Başarısızlıktan korkuyor muyum yoksa başarısızlığı bir öğrenme fırsatı olarak mı görüyorum?
- Kendi hayalime insanları inandırma, ikna etme konusunda ne kadar başarılıyım?
- Kriz anlarında telaşlanan mı yoksa olayları yönetmeye çalışan biri miyim?
- Ve son olarak tutkumun peşinden vazgeçmeden gidebilecek kadar cesur muyum?
Kendinize soracağınız bu tür sorularla yola çıkmadan önce bir kişilik analizi yapmanız en azından daha gerçekçi düşünmenizi sağlayacaktır. Herkes aynı hayalin peşinden gitmek zorunda değil. Girişimciliğin ülkemizde popüler hale gelmesiyle birlikte bir anda herkesin üzerinde “ kendi işini kurmalısın” gibi bir baskının oluştuğuna çoğumuz şahitlik ettik. Bu sebeple son 10 yılda büyük vaatlerle kurulan bir çok girişim (her 10 girişimden 9’u), ilk senesini bile tamamlamadan ya battı ya da başarız oldu. Bunun en temel sebebi ise sürü psikolojisinin illüzyonuna kapılıp bir hevesle “Herkes yapıyorsa ben de yapmalıyım.” diye yola çıkılmasıdır. Oysa ki herkesin girişimci olmasına gerek yok, herkes girişimciliğin o zorlu ortamına ayak uyduracak kişiliğe sahip olmayabilir. O yüzden hayatınıza bu anlamda yön vermeden önce mümkünse bu yolculuğa daha önce çıkmış kişilerin hayatlarını derinlemesine okumanızı tavsiye ederim. Bu tür biyografi kitaplarında o kişilerin zirveye çıkana kadar yaşadığı tüm başarısızlıkları ve zorlukları da görme şansınız olacaktır. Siz o kişilerin yerinde olsaydınız o zorluklara katlanıp, her defasında yeniden başlamaya cesaret eder miydiniz bir düşünün derim.
- Published in Genel
Neden Kurumsal Şirket?
Son 2 senedir Turkcell’de Digital Experince and Journey Manager olarak görev yapmaktayım. Turkcell, Türkiye şartlarında kurumsallığı tadabileceğim en doğru adreslerden biri olduğunu kısa sürede ispatladı. Özellikle teknoloji sektöründe yer alması ve dijital bir dönüşüm içinde olduğu anlara denk gelmem benim açımdan çok avantajlı oldu. Bu anlamda son 2 senedir, kurumsal bir şirkette çalışmanın bana neler kattığını ve neden kurumsal şirkette çalışmalıyım diyenlere hitaben, deneyimlerimden yola çıkarak paylaşmak istiyorum:
1.Belirli Bir Düzen ve İşleyen Bir Sistem Var
Çok büyük bir şirketin güvenliğinden geçip, elimdeki kartla turnikelerden geçtikten sonra bana tahsis edilmiş masaya oturduğumda hissettiğim ilk şey düzen ve sistem oldu. Bir girişime göre kurumsal şirkette oturmuş bir sistem var. Giriş çıkış saatleri belli, öğlen ne zaman yemek yenileceği, servislerin ne zaman hareket edeceği, toplantıların ne zaman biteceği, hangi günlerin tatil olacağı gibi birçok şey belli bir sistem içerisinde netleştirilmiş durumdadır. O yüzden belirsizliğin minimize edildiği bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Özellikle hayatında belirsizliklere çok yer vermek istemeyen ve oyunun kurallarının belli olduğu bir düzen içerisinde kariyer hayatını şekillendirmek isteyenler için kurumsal hayatı kesinlikle tavsiye ederim.
2. Her Ay Düzenli Bir Geliriniz Var
Kurumsal hayatı veya devlette çalışmayı birçok kişi için cazip kılan şey düzenli bir maaşının olması. Kurumsal bir şirkette kuruşu kuruşuna maaşınızı her ayın aynı gününde alırsınız ve acaba bu ay maaşım yatacak mı diye düşünmezsiniz. Özellikle evli ve belli sorumlulukları olan insanlar için her ay düzenli bir gelirin sağlanması gerektiğinden, kurumsal şirkette çalışmak güzel bir alternatif olarak girişimcilikten sıyrılmış oluyor.
3. Çalışana Sunulan Bolca Yan Hak Var
Kurumsal şirketler, girişimciliğin etkin bir meslek haline gelmesiyle birlikte çalışanlarını şirkette tutmak ve onları memnun etmek için daha çok kaynak ayırmaya başladı. Birçok girişimde bulamayacağınız; servis, yemek kartı, alışveriş çekleri, prim ödemeleri, spor salonu, şirket telefonu, şirket bilgisayarı, ekip yemekleri, ekip tatilleri, binlerce liralık eğitimler, yurtdışı fuarları gibi birçok yan hakkın etrafınızı çevrelemesi içten bile değil. Büyük şirketlerin elindeki kaynak bolluğu sayesinde kendinizi şımartılmış hissetmeniz yüksek ihtimaldir ancak unutmamak gerekir ki bu tür yan haklar ve teşvikler, siz farkında olmasanız da zamanla sizde geniş bir konfor alanı yaratır ve değişim zamanı geldiğinde bu ortamı bırakmak istemezsiniz. O yüzden maaşın yanında birçok yan hak ve avantajlı bir dünya sizi daha çok cezbediyorsa kurumsal şirket sizin doğru adres olacaktır.
4. Bolca Kaynak, Bolca Fırsat ve Gelişim Alanı Var
Birçok girişimin cüret edemeyeceği harcamaların, büyük şirketlerde tek bir imzayla yapıldığını görmeniz mümkündür. Eğer bu kaynağı fark edip, hayalleriniz için kullanma ortamı yaratabilirseniz emin olun girişimcilik ruhunu büyük bir şirkette de hissetme şansınız olacak. Birçok şirket artık kendi bünyesinde fikir atölyeleri, kuluçka merkezleri ve hızlandırma programları açmaya başladı. Böylelikle ekip kurma arayışına girmeden, maddi bir sermeye ortaya koymadan, teknolojik altyapı yatırımına girmeden sadece fikrinize ve projenize odaklanmanız mümkün olacaktır. Bizzat Turkcell’de, son 2 sene içinde birçok fikrimi hayata geçirme şansım oldu veya yeni fikirlerin filizlendiği toplantılarda yer alarak devamında o proje grubunun bir parçası olma şansım oldu. Büyük şirketler böyle ortamlar yaratacak insanların şirketten uzaklaşıp kendi işlerini kurmaları yerine, fikirlerini şirket ortamında hayata geçirmelerine olanak sağlamaya başladı. O yüzden doğru şirketteyseniz eğer fikrinize amede bolca kaynağın ve ortamın olması sizi cezbedecektir.
5. Düzenli Bir Kariyer Yolcuğunuz Var
Büyük şirketler son yıllarda insan kaynağına daha çok önem vermeye başladı. Durum böyle olunca şirkete girdiğiniz andan itibaren sizin elinizden tutan, size yol gösteren, sizi eğiten, sizi bir üst kademeye hazırlayan ve en önemlisi sizi şirkette başarılı kılmaya çalışan bir sürecin içinde olacaksınız. Böyle olunca girişimcilik ortamının belirsizliğinden sıyrılarak daha net bir kariyer yolculuğu çizmeniz mümkün olacaktır. Örneğin 2 yıl içinde grade artışım olacak, 5 yıl sonra lead, 7 yıl sonra senior, 10 yıl sonra müdür olacağım gibi varsayımları daha kolay yapma şansınız olacaktır. Tüm bunların yanında en önemlisi çoğu kişi yaptığı işten sıkıldığında şirket değiştirmeyi düşünür ancak Turkcell gibi büyük şirketlerde şirket değiştirmeden de sadece departmanınızı değiştirerek yaptığınız işi ve dünyanızı değiştirmeniz mümkün olacaktır. Böylelikle aynı şirkette, aynı düzeni koruyarak yeni alanlara, yeni bir çevreye geçmeniz mümkün olacaktır.
Özetle,
Belirsizliklerden uzak, görev odaklı ve sistem içerisinde hareket etmek istediğinizi düşünüyorsanız kurumsal hayatın size göre olduğunu söyleyebilirim. Her ay düzenli bir gelirin olduğu, yan haklardan faydalandığınız ve kariyerinizi daha net çizebildiğiniz bir çalışma düzeni sizi mutlu edecekse eğer ilk adım olarak kurumsal hayatla tanışmanızı tavsiye edebilirim.
- Published in Genel
Neden Girişimcilik?
1. Çarkın Bir Dişlisi Olmak Yerine, Çarkın Kendisi Olursunuz
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri küçükte olsa bir şekilde kendinize göre bir dünya kurmanızdır. Kendi hayallerinizle süslenen bu dünyada temelde, karar verici hatta uygulayıcı genelde siz oluyorsunuz. Yapı büyüdükçe karar vericiler artsa da geminin dümeninde kendinizi görme ihtimaliniz hep yüksek olacaktır. Kurumsal bir şirkette, onlarca farklı genel müdür yardımcısına bağlı, yüzlerce direktörün altındaki müdürlerin ekibinde olan binlerce kişiden birisiniz yani çarkın en ufak dişlilerinden birisiniz. Ancak kendi girişiminizde, dişlinin bizzat kendisi sizsiniz.
2. Hızlı Karar Alıp, Kolayca Uygularsınız
Kendi işinizi yapmanın en güzel yanlarından biri emin olun ki hızlıca karar alıp uygulama kabileyetidir. Büyük şirketlere göre daha yatay bir hiyerarşinin olması ya da hiyerarşinin olmaması kararları çok kolay bir şekilde almanıza ve uygulamanıza imkan verir. Büyük bir şirketin kendine göre hantal ve uzun süren karar ve uygulama mekanizması nedeniyle, bir değişim kararı almak bazen aylarca hatta bazen yıllarca sürebilmektedir. O yüzden kendi işinizde yatay bir hiyerarşiyi koruduğunuz sürece her zaman hızlı hareket etme şansınız olacaktır.
3. Daha Çok Para Kazanırsınız
Girişimciliğin bana göre temel motivasyonu para olmamalıdır ancak günün sonunda konu para kazanmaya geldiğinde girişimciliğin daha çok para kazandırdığını söylemek mümkün. Girişimlerin sadece 10’da 1’inin hayatta kalabildiğini ve ölçeklenebildiğini düşündüğümüzde kurulan bir girişimin, hemen size ciddi rakamlar kazandıracağını beklemek, gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Kendi işinizi kurmanızı bir çocuk sahibi olmaya benzetebilirsiniz. Önce o çocuğa yatırım yapmanız gerekiyor, onunla her gün ilgilenmeniz gerekiyor, sabrederek büyümesini beklemelisiniz. Doğru zaman geldiğinde ise yaptığınız tüm yatırımların karşılığını misliyle alabildiğiniz bir ortamın oluştuğunu göreceksiniz. Şuan kişisel serveti 130 Milyar $’a ulaşarak dünyanın en zengini olarak kabul edilen Jeff Bezos’tan tutun da dünyanın en büyük e-ticaret hacmine sahip olan Alibaba’nın kurucu ortağı Jack Ma’ya kadar birçok milyarderin bu noktaya gelmesinde kendi işlerini kurmalarının etkisini göreceksinizdir. Unutmayın, girişimcilik size kurumsal bir iş gibi her ay düzenli bir gelir sağlamaz ama doğru iş modeliyle hayata geçirdiğiniz girişiminiz bir gün sizi en zenginler listesine sokabilir.
4. Kendinizi Daha Çok Geliştirirsiniz
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri kısıtlı kaynaklarla maksimum verimi elde etmek zorunda olduğunuz için kendinizi sürekli geliştirmeniz gerektiğini hissetmenizdir. Kurumsal şirketlerde olduğu gibi her şey elinizin altında değildir o yüzden birçok şeyi başlarda sizin üstlenmeniz gerekecektir. Örneğin teknoloji odaklı bir girişim kurmuş biri olarak, daha önce hiç tecrübemin olmadığı tasarım ayağında kendimi hızlıca geliştirerek ürünümüzün tüm tasarım işlerini üstlenmiş oldum. Şu an kendi girişimimi yürütmüyor olsam da o zaman edindiğim yeni yetenekler beni Apple, Samsung gibi büyük şirketlere proje bazlı tasarımlar yapacak kadar güzel bir noktaya getirdi. SociRest sayesinde tasarım, yazılım süreçleri, finansal yönetim, ekip yönetimi, proje yönetimi gibi hayatımın her evresinde işime yarayacak yetkinlikler kazanma şansım oldu. Bu yetkinlikleri kurumsal bir şirkette de kazanma şansınız olur ama kendi işinizde hem daha hızlı öğrenme hem de öğrendiklerinizi değere çevirebileceğiniz bir ortamanız olacaktır. Özetle girişimcilik sizi “t-shape” dediğimiz dikey de çok uzman olduğunuz ama yatayda da farklı uzmanlıklara sahip olduğunuz bir kişiliğe dönüştürecektir.
5. Öz Disiplin ve Öz Motivasyon Kaslarınızı Güçlendirirsiniz
Kendi işinizi kurduğunuz andan itibaren şöför koltuğunda siz olacaksınız yani tüm kontrol sizde olacak. O yüzden kurumsal bir şirkette olduğu gibi şu saatte gel, şu saatte git, şu toplantıya gir, şu raporu hazırla, şu sunumu yap, şu gün tatilsin, şu gün maaşın yatacak gibi size sunulan bir çerçeve veya kural seti olmayacaktır. Kendi işinizi kurduysanız en başta kendi fikrinize sizin inanmanız gerekiyor, aldığınız olumsuz geri bildirimlere rağmen vazgeçmeden hem kendinizi hem de ekibinizi motive etmeye devam etmeniz hayati bir önem taşıyacaktır. Diğer yandan ne kendinizi ne de ekibinizi sıkacak bir çalışma kültürü oluşturmayacağınız için hem sizin hem de ekibinizin öz disiplini gün geçtikçe artacaktır, o kültüre ayak uydurmayan veya suistimal eden ekip üyeleri de zamanla yollarını ayıracaktır. O yüzden eğer bir girişimciyseniz 24 saatin kontrolü tamamen sizin elinizde ve her bir saati nasıl değerlendirdiğiniz, zamanla etkisini hem kişisel hayatınızda hem de işinizde gösterecektir.
6. Ekip Ruhu ve Samimi Bir Ortam
Girişimcilik dünyasında kurumsal şirketlerde olduğu gibi binlerce çalışandan oluşan ekipler yoktur. Genelde ekipler daha küçüktür ve daha iç içedir. Kurumsal şirketlerde ister istemez binalarla, katlarla, odalarla ayrılan ve birçok kişinin birbirinden haberdar olmadığı bir dünya var. Girişimlerde ise genelde herkes birbirinin hikayesini bilir, bir şekilde herkesle etkileşiminiz olur. Ve en önemlisi girişim dünyasında “Bey, hanım” gibi otoriter hitaplar kullanılmadığı için ister istemez daha samimi ve daha engelsiz bir iletişim ortamı oluşur. Zamanla aynı hedefe, aynı sonuca ulaşmaya çalıştığınız insanları aileniz gibi görmeye başlarsınız. ( Not: Turkcell’de birçok kurumsal şirkette olmayan ama faydasını çokça yaşadığımız “ herkese ismiyle hitap etme” kuralı sayesinde büyük ölçüde duvarların kırıldığını buraya eklemek isterim.)
Özetle,
Eğer oyun kurallarını siz belirlemek istiyorsanız, risk alıp başarıyı da başarısızlığı da bizzat üstlenmekten korkmuyorsanız, ekibin bir parçası olduğunuz gibi ekibi yönetecek kabiliyete de sahipseniz, pazarı ve piyasaları doğru bir şekilde okuyup doğru anlarda adım atabiliyorsanız ve en önemlisi bir gün milyonlarca insanın hayatına dokunacak kadar hayalinizin peşinden gitmeye cesaretliyseniz girişimcilik sizi çağırıyor demektir.
- Published in Genel
Dijital Gelecek

Dijital bir geleceğe doğru gidiyoruz. İnsanlık olarak büyük bir geçiş dönemine adım atacağız. Teknoloji ilerliyor, dünya değişiyor, zaman bizi farklı bir yöne doğru itiyor. Herkes bu dijital gelecekten bahsediyor ve her yerde konuşuluyor. Yeni kavramlar üretiliyor. Endüstri 4.0, Toplum 5.0 ve bambaşka tanımlar ortaya çıkıyor. Biz de dijital geleceğin, dijital ve teknoloji yönünü biraz konuşalım. Yapay Zeka, Büyük veri, Robotlar, Nesnelerin interneti, 3D yazıcılar, Sanal dünya, Arttırılmış gerçeklik ve en önemlisi de merkeziyetsiz olan Blokzincir ve dağıtık veritabanı teknolojileri, geleceğin en önemli teknolojileri arasında yer alarak, toplumları kökünden değiştirecek. Toplumlar bu teknoloji sayesinde kendi yeteneklerini ve özgürlüklerini kazana bilecekler. Bu teknoloji üzerinde farklı-farklı kripto paralar ile üretimin tabana yayılması ve insanların girişimcilik ekosistemine dahil olması ile çok geniş fırsatlar ortaya çıkıyor. Bu fırsatları değerlendiren insanlar, şimdiden dijital geleceyin temellerini atıyorlar. Futuristik kitaplar yazan, günümüz dünyasını ve geleceyin dünyasını öngören Alvin Toffler, gelecek dünyada insanın değerini öne çıkarmış bir yazardır. Özellikle de bir kitabında, yeni gelen döneme 3. dalga uygarlığı ismi vermiştir. Geleceyin nasıl olacağını merak edenler, Alvin Tofflerin kitaplarını mutlaka okumaları gerekiyor.
İnsanlar kendi dünyalarını bambaşka bir seviyeye taşıyacaklar. Dijital geleceğin adil ve paylaşımlı olması için bu teknolojileri çok iyi kullanmak ve insanların faydasına olmasını sağlamaktır. Burada esas görev gençlere ve yeni Z kuşağına düşüyor. Gençler bu alana yönelmeli ve yepyeni bir dünyaya adım atmak için Multidisipliner olmalılar. Önlerinde büyük bir fırsat var. Dünya değişiyor ve yeni bir çağ başlıyor.
Bu yeni dönem bize doğayı yok etmeden, nasıl kendi yaşamımıza uygun hale getireceğimizi öğretecek. Yeni teknolojileri doğaya uyumlu nasıl kullanabiliriz, artık öğrenme vakti geldi. Aslında tarihimizde adil ve doğayı koruyan bir sistemimiz var idi. Bu sistem Ahilik sistemi olmuş ve bize çok faydası dokunmuştur. Ahilik sistemi paylaşım ekonomisini insanlar arasında uygulayarak, dağıtık bir dünyayı inşa etmiştir. Bu sistemi günümüzün yeni teknolojileri ile, esasende merkeziyetsiz Blokzincir teknolojisi ile birleştire bilirsek, o zaman daha adil ve doğaya saygılı bir dünya yaratabiliriz. Ekolojik evler ve tarımın teknoloji ile daha da verimli hale gelmesi ile yeni dağıtık bir sistemi olan ekolojik köylerden oluşan bir dünya yaratabiliriz. Geleceyin sanatı doğadan çıkacak. Kendi-kendine yeten toplumlar, dijital geleceyin liderleri olacaklar. Böyle bir dünyada hiçbir şekilde adaletsizlik ortaya çıkmayacaktır. Bu yeni dönem insana değerini hissettirecektir…
- Published in Genel
Ultra Öğrenme Sürecinin 8 Prensibi

1. İlke: Meta öğrenme
Makine öğrenimi kavramında da bahsi geçen meta kelimesi, etimolojik olarak Yunanca “ötesi” anlamına geliyor.
Meta, herhangi bir kelimenin başına geldiğinde direkt olarak önündeki kelimeyi refere eder. Yani meta öğrenme kelimesi, öğrenmeyi öğrenmektir.
Yeni bir dil öğrenme konusundan örnek verebiliriz: Bir dili öğrenmenin sayısız yolu vardır. Ancak bunların hangisi sizin için en doğrusu olduğunu tespit etmek ya da dil hakkında genel bilgilerle bir çerçeve oluşturmak meta öğrenme sürecidir.
2. İlke: Odak
Odaklanma becerisi, öğrenme sürecindeki önem anlamında tartışmaya kapalı bir konumda bulunuyor.
Öyle ki günümüzde ‘dikkat dağıtıcı gürültüler’ arasından doğru sesi duymak insanüstü bir yetenek gibi algılanmaya başladı.
Odağını hangi doğrultuda sabitleyeceğini kontrol edememek, sürekli olarak ertelemek ve odak süresinin kısalığı bugünün yaygın verimlilik problemlerinden biri. Ancak çözülebilir.
Kitapta odak konusunda iki aşamalı bir başlangıç sunuluyor: Hangi aşamada olduğunu bil ve küçük adımlarla başla.
İlk olarak çalışma masanızdaki işe oturup dikkatinizin ne zaman dağıldığını saptayarak başlayabilirsiniz. Ardından bu süreci 5’er dakika bile olsa artırmak, kademeli olarak gelişimi sağlar. Böylelikle bir oturuşta öğrenmeye ayırabileceğiniz potansiyel süre artar.
3. İlke: Kaynağa gidiş
Genellikle kendimizi bilgiye daldırmak yerine, beceriyi elde etmeyi kolaylaştıracak kısayollar bulmaya çalışıyoruz. Bu yalnızca kısa vadede öğrenim ve yeni ilgi alanlarını keşfetmek için mantıklı bir hamledir.
Kitapta eğer iyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız, “Nasıl iyi konuşma yapılır?” tarzında bir kitabın tek başına yeterli olmayacağı söyleniyor. İyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız, sürecin kaynağı olan “konuşma” eylemine odaklanmanız gerekir.
Yeni bir dili deneyimleri katarak öğrenmek için, izolasyonu yüksek mobil uygulamalarda test çözmek yerine; insanlarla doğrudan iletişim halinde olabilirsiniz.
“Çeşmeye erişebilen kişi, su kabına gitmez.” — Leonardo Da Vinci
4. İlke: Talim
Tarihe adını yazdırmış başarılı ‘polimat’lardan olan Benjamin Franklin, birçok alanda derinlemesine bilgi sahibiydi.
Franklin’in öğrenme sürecinde kullandığı bir yöntem vardı.
Örneğin, Richard Steele tarafından kaleme alınmış “The Spectator” isimli kitaptan notlar çıkarıp, günler sonra bu kitaptaki düşüncelere istinaden orijinal metni karşılayacak yeni yazılar yazardı.
Böylelikle metnin içindeki kavramları otomatik olarak içselleştirir, aynı zamanda kalemini güçlendirirdi.
Pratik yapmak her ne kadar en ağır ve tatsız iş olsa da, bilgiyi içselleştirme sürecinin olmazsa olmazlarındandır.
Profesyonel sporcularda bulunan “kas hafızası” aslında yapılan her işte gelişen mekanik bir süreçtir.
5. İlke: Çağrışımlar
Sınavlarınıza çalışma prensiplerinizi hatırlayın. Çalışma süresince en sık kullanılan yöntem pasif inceleme yöntemidir. Yani notlarınızı okur ve konunun üstünden geçersiniz. Yeteri kadar tekrar yardımcı olsa da, daha derinlikli bir yöntem deneyebilirsiniz.
Bir bilgiyi uzun süreli hafızanızdan bilinçli farkındalığınıza getirdiğinizde geri alım yapmış olursunuz.
Eğer uzun süreli hafızanızda bulunan bir bilgiyi bilinçli farkındalığınıza getirmek istiyorsanız, hatırlatıcı çağrışımları kullanabilirsiniz.
Yani bilgiyi bağlantı kurarak, zaten bildiğiniz ve kolayca hatırladığınız bilgilerle eşleştirerek süreci daha pürüzsüz bir hale getirebilirsiniz.
6. İlke: Geri Bildirim
Çoğu geri bildirim sanıldığı kadar faydalı değildir. Özellikle “Bu işi kusursuz yapıyorsun” tarzındaki dayanaksız bir geri bildirim, yıkıcı bir geri bildirimden daha tehlikelidir.
Geri bildirim alabileceğiniz tek kaynak insanlar değildir. Eğer çevrenizde objektif geri bildirim veren kişiler yoksa, gelişimi yansıtabilecek göstergeler bulmanız gerekir.
Odak başlığında, odak süresini ölçerek takip etmek bunlardan biridir. Ya da düzenli olarak egzersiz yaptığınızda vücudunuzda gördüğünüz değişimler de geri bildirimdir.
7. İlke: Derinleşme
Konunun derinine inildiğinde her şey ilginçleşir. Aynı zamanda öğrenmeye sezgisel bir sürecin de katılmasını sağlar.
Sezgisel derinleşme konusunda Feynman harika bir örnektir. Kendisi bilgi arayışı konusunda eşsiz bir derinleşme sezgisine sahiptir.
Her ne kadar kendi yöntemi konuyu basitlikle anlatmak üzerine kurulu olsa da, konuyu sade bir şekilde anlatabilmek için konuda derinleşmek gerekir.
Derine inmeden, yeni bir şeyi inşa etmeniz mümkün değildir.
Dolayısıyla konuyla geçireceğiniz vakti artırmak, üzerine espriler yapabilecek kadar kavramaya çalışmak ya da tarihini okumak, derinleşmek için önemli adımlardır.
8. İlke: Özgün öğrenme sürecine giriş
Kendi zamanının ötesinde bir dahi olan Van Gogh 26 yaşında resme başlayıp, on yıl içinde inanılmaz tablolar ortaya çıkardı.
Sosyal çevre tarafından dışlanan ve cesareti kırılan bir kişi olsa da resme yönelik takıntılı tutumu sayesinde, tekniğini geliştirebilecek sürdürülebilir yöntemi bulmuştu.
Bu sayede özgün öğrenme sürecine giriş yapmış oldu.
Kitapta özgün öğrenme, kişinin yalnızca kendi yaptıkları doğrultusunda bilgileri keşfedişi anlamına geliyor.
Bir şeye gerçekten hakim olmak, bir öğrenme hedefinin son ürünleriyle ilişkilendirdiğimiz yaratıcılık ve deha seviyelerine ulaşmak için konuyla bütünleşmemiz gerekir. Gelişimin doğrultusunda daha önce hiç kimsenin geçmediği bir yola girilir.
- Published in Genel
Güçlü Bir Kariyer Başlangıcı
1) Sunum Hazırlama Becerisi
Sunumlaştırma denince aklınıza sadece slaytlar üzerinden anlatım yapmak gelmesin. Yeni bir fikri anlatırken ya da bir veriyi görselleştirirken bilgilerin doğru sıralanması ve seçilmesi oldukça önemlidir.
Sunumlaştırma konusunda ne kadar ilerlerseniz, aslında zihninizdeki fikirleri ve dikkat ettiğiniz noktaları da o kadar anlaşılır ifade etmeye başlarsınız.
Nasıl geliştirilebilir? Temelde sunum hazırlamak, önemli bilgileri dikkat çekici bir şekilde öne çıkarmaya dayanır. Yani okuduğunuz bir kitabın özetini sunum halinde çıkarmak geniş bilgileri filtreleme alışkanlığı için oldukça faydalıdır. İnternette bulunan birçok kitaba dair video özetlerde bu sunumlaştırma ve şablon olarak düşünme tekniklerinden ilham alıp, kendi özetlerinizi hazırlayabilirsiniz.
Eğer kitaplarla arası olan biri değilseniz ya da kitapları sunumlaştırmak pek çekici gelmediyse, izlediğiniz bir konuşmanın ya da dinlediğiniz bir podcast’in sunumunu hazırlayabilirsiniz. Özellikle podcast için yeterli görsel materyal olmaması, baştan sona görselleştirme konusunu tamamen size bırakır.
2) Gözlem Odaklı Öğrenme
Birçok kişi, iş hayatına başladığı ilk andan itibaren bilgilerin kendisine altın tepside sunulacağına dair bir inanca sahip olur.
Elbette üstleriniz oldukça yardımsever ve öğretici olabilir, ancak sırtınızı tamamen üstlerinize yaslamak potansiyel öğrenim eşiğinizi indirebilir.
Aynı zamanda insanlardan öğrendikleriniz sadece onların size bilgi vermesiyle alakalı değildir. Bazen onlar size bir şey anlatmasa da çok değerli şeyler öğrenebilirsiniz.
Nasıl geliştirilebilir? Gözlem yapma sürecini incelediğimizde iki önemli unsur olduğunu görürüz: Birincisi konuyu bilmek, ikincisi “neden?” sorusunu irdelemek. Yani sağlıklı bir gözlem yapmak için içinde bulunduğunuz kurumun temel dinamiklerini (kurum kültürü, çalışanlar arası ilişki, çalışanların iş yapma biçimleri) inceledikten sonra, insanların davranışlarının ardındaki nedeni bulmaya odaklanabilirsiniz.
Böylelikle hangi alışkanlıkların kişiyi yükselttiğini ya da düşürdüğünü görerek ya da içinde bulunduğunuz çevreyi sağlıklı bir şekilde inceleyerek dersler alabilirsiniz.
3) Yazılı İletişim
Herkes bir şekilde zihnindekileri metin haline getirerek iletişim kurabiliyor. Ancak günümüzdeki e-posta sıklığını göz önünde bulundurduğumuzda bundan daha fazlasının gerekli olduğunu görebiliyoruz.
Aynı sunum hazırlamak gibi yazdığınız e-postalarda da kendinizi doğru bir şekilde anlatmanız gerekiyor. Yaşanan bir iletişim kopukluğu ve anlaşılmama durumu süreci yavaşlatmakla beraber, durumun olumsuz etkisi muhtemelen diğer işlerinize de yansıyacaktır.
“Yok artık yazdığım şeyin de anlaşılmama imkanı yoktur herhalde” diyor olabilirsiniz, ancak emin olun tamamen yazılı bir dille mutabık olmak günümüzde sanıldığı kadar kolay değil.
Nasıl geliştirilebilir? Geliştirmesi en basit ama en çok göz ardı edilen yetkinliklerden biri de dile hakimiyettir. Tıpkı ayna nöron mantığı gibi ne kadar kaliteli yazılı materyal tüketirseniz yazdıklarınız da buna paralel olarak ilerler. En önemli nokta ise sade, anlaşılır ve öze sadık kalarak yazabilmektir. Bu bağlamda gündelik yazılı konuşmalarınızı okuyup “Bunu daha sade ve daha anlaşılır nasıl yazabilirim?” sorusundan yola çıkarak tekrar yazabilirsiniz.
4) Aktif Dinleme ve Doğru Soruları Sormak
Ufak farklılıklar olsa da eğitim süreçlerinin nasıl ilerlediğini hepimiz biliyoruz. Öğretmen anlatır, öğrenci dinler; öğretmen soru sorar, öğrenci cevaplar.
Öğrenciler aktif dinleme alışkanlığı konusunda yeteri kadar teşvik edilmiyor, dolayısıyla üstteki alışkanlık çoğu zaman iş hayatında da devam edebiliyor.
Ancak doğru sorular sorabilmek ve bu konuda talepkar olmak öğrenme potansiyelinizi katlama özelliğine sahiptir. Bir iletişimin gidişatını aynı zamanda sorularınıza cevap olabilecek ve daha yararlı hale getirebilmek -en azından bunu denemek- tamamen sizin elinizdedir.
Aktif dinleme ve doğru soruları sorma alışkanlığıyla iletişim yönünü daha yapıcı bir yöne çevirebilirsiniz.
Gördüğünüzde “Ne kadar aksi duruyor” diyerek iletişim kurmaktan çekindiğiniz yöneticiler ve üstleriniz paylaştığı tecrübelerle hayatınızı değiştirebilir.
Yeter ki bu konuda insanları gerçekten dinlediğinizi onlara hissettirin ve doğru soruları sorun.
Nasıl geliştirilebilir? Bu konudaki gelişim oranının çift taraflı bir süreç olduğunu hatırlatarak diğerleri kadar yüksek olmadığını belirtmek istiyorum. Siz ne kadar doğru soruları sorma ve aktif olarak dinleme alışkanlığı edinseniz de, iletişimin çift yönlü oluşu, samimiyet faktörü ve karşınızdaki insanın tutumu oldukça belirleyicidir.
Ancak aktif dinleme ve doğru soruların iletişime etkisini röportajlarda görebilirsiniz. Genellikle moderasyon çerçevesinde gelişen sohbetlerde akış pek doğal olmasa da bu noktada temel adımları öğrenmek için verimli kaynaklardır. Doğru soruları nasıl sorulur? Alınan cevabı kendi cümlenizle tekrar etmenin (paraphrase) akışa ne gibi etkileri var? gibi soruların cevapları buradadır.
5) Topluluk Önünde Konuşma
Kendinizi binlerce kişinin önünde hayal etmeden önce topluluk önünde konuşmanın özüne inelim.
Topluluk önünde konuşma koçu Olivia Schofield, bir konuşmacıyı şu cümlelerle özetliyor:
“Bir aktör başkası olma konusunda uzmandır. Bir konuşmacı ise kendi olma konusunda uzmandır.”
Aslında işin özü, insanların önünde takılmadan bir şeyler söylemek değil; anlattığınız şeylere karakterinizi katarak anlatmaktır. Bu durum ister 5 kişi, ister 500 kişi önünde olun değişmemelidir.
Nasıl geliştirilebilir? İletişim danışmanı Michael Thompson, kendi sesinizi bulmadan önce dikkat edebileceğiniz noktaları şu şekilde açıklıyor:
1) Karakterinize uyan sevdiğiniz konuşmaları tekrar izleyin, ancak bu sefer yalnızca konuşmacının söylediklerine odaklanmak yerine, nasıl söylediğine de dikkat edin. Konuşmayı giriş, gövde, sonuç ve sözsüz iletişim olarak analiz edebilirsiniz.
2) İlgi çekici bir hikayeyi nasıl anlatacağınız hakkında her şeyi inceleyin.
3) En sevdiğiniz hikayeleri kafanızdan tekrar yazmaya çalışın.
4) Yazdığınız hikayeyi anlatın ve bu sırada kendinizi kaydedin.
- Published in Genel, İzmir Eticaret Web Tasarım
İyi İş Fikirleri Nasıl Anlaşılır?

1. Yeni bir problem çözüyor muyum?
Pazar dinamikleri değiştikçe, tüketici ihtiyaçlarının nereye gittiğine odaklanmak istersiniz. Temel olarak, bir bilardo metaforu kullanmak için, bilardo topunun nereye gidebileceğine karşı her zaman doğru hamle yapmak istersiniz. Bir girişim olmanın avantajlarından biri, büyüklere göre daha çevik olmanızdır. Büyük şirketlerden daha hızlı dönebilir ve topun hareketlerini daha kolay gölgeleyebilirsiniz.
Şu anda ortaya çıkan tüketici, daha bilinçli alışveriş yapan, yerel perakendecilere ilgi gösteren ve birbirleriyle bağlantı kurmak için dijital araçları kullanan insanları içeriyor. Bunları göz önünde bulundurarak, müşterilerin ne gibi zorluklarla karşılaşabileceğini düşünün. Belki de sürdürülebilir malların maliyeti çok yüksektir, belki yerel perakendeciler ev teslimatları sunmazlar veya insanların çevrimiçi gizlilik konusunda yeni şüpheleri vardır.
Ürününüzün bu yeni sorunlardan birine çözüm sunup sunamayacağını belirlemek için kendinizi test edin. İş fikrinizi ve bugünün pazarında neden değerli olduğunu açıkça anlatabilir misiniz? Ürününüzün değerini ifade etmek için uğraşıyorsanız, bunun nedeni henüz tanımlanmış bir nişe tam olarak oturmasını sağlamamış olmanız olabilir.
Kendinizi hedef pazarınızın yerine koyarak iş teklifinizi hassaslaştırabilirsiniz. Potansiyel müşterilerinizle empati kurun, fikrinizin hayatlarını nasıl iyileştireceğini ve mevcut durumda insanların onu özleyip özmeyeceğini düşünün. İşletmenizin değerini başkalarına ifade etmek söz konusu olduğunda, kişisel deneyiminizden çekilmekten korkmayın. Kendi yolculuğunuzu ve ürünün belirli senaryolarda size nasıl yardımcı olduğunu açıklamak isteyebilirsiniz.
2. Mevcut bir sorunu yeni bir şekilde çözüyor muyum?
Bazı şirketler, mevcut bir sorunu yeni bir yaklaşımla ele alarak rekabet avantajı elde edecektir. Karantina öncesi ile ilgili birçok tüketici sorununun hala ele alınması gerekiyor, ancak işletmelerin bunu yapmasını bekledikleri yol değişmiş olabilir.
Örneğin, çoğu tüketici artık çoğu mal için harcamalarını azaltmak zorunda kalacaklarına inanıyor. Fiyatlandırma, çok eski bir acı noktasıdır. Ürün kalitesinden ödün vermeden, piyasaya daha düşük veya daha esnek fiyat getirerek bu sorunu yeni bir şekilde çözebilirsiniz. Zaten salgın sırasında, fiyatlandırma birden fazla endüstride avantaj sağlamak için kullanılmıştır. Microsoft Office 365 altı ay boyunca ücretsiz, CTO Academy yıllık aboneliğini yüzde 80’in üzerinde ve bir çok farkı girişim paket fiyatlarını yüzde 50’ye kadar düşürdü.
Bu indirimler şirketlerin abonelerini ve olumlu riskleri artırıyor. Bu kadar erken bir zamanda rakiplerinizden daha ucuz fiyatlar sunabilecek bir konumda olmasanız da, fiyatları sıralayarak veya tüketicilerin ürününüzü belirli bir miktarda sınırsız olarak kullandığı “büfe” seçeneklerine sahip olarak kendinizi rakiplerinizden farklı bir konuma getirebilirsiniz.
Alternatif olarak, müşterilerinize katma değer sunmak için iş teklifinizi ve stratejinizi değiştirebilirsiniz. Geleneksel olarak çevrimdışı bir ürünü çevrimiçi olarak taşıyabilir, üretim ve teslimat süreçlerinizi daha hijyenik hale getirebilirsiniz. Etik bir yaklaşım da etkilidir. Yenilenebilir malzemelere veya yerel KOBİ’lerin yanma tehlikesi içinde desteklenmesine odaklanabilirsiniz.
3. Bir başlangıç yapabilir miyim?
Bir çözümünüzün olması, rakiplerinize karşı bir başlangıç yaptığınız anlamına gelmez. Fikrinize öncülük edebilmeniz ve daha da önemlisi, başkalarının modelinizi kopyalamasından kaçınmanız gerekir. Herkes hala bir strateji tasarlarken, bu pazar lideri olmak anlamına gelebilir.
Rakipleriniz ürününüzü kolayca yakalayabilir mi, yoksa birkaç ay boyunca çalışan bir modeli olan tek kişi siz misiniz? Çekirdek rakipleriniz büyük, iyi finanse edilen işletmelerinse, geliştirme süresi çok daha kısa olacaktır. Bu nedenle kaynaklarınızı geliştirme ve üretimi iyileştirmeye odaklamalısınız. Oyun alanı neye benziyorsa, fikrinizi bir IP veya ticari marka ile yasal olarak korumak istersiniz.
Fikrinizi ne kadar uzun süre geliştiriyorsanız, özellikle yeni normalde, konuyla ilgili olacak şekilde o kadar iyi uyarlayabilirsiniz. Ben de, adaptasyonun en erken zamanda uygulandığına inananlardanım. Ürününüzü geliştirirken dünyanın başka bir X’e ihtiyacı olmadığını anlayabilirsiniz. Bu yanlışı ne kadar çabuk fark ederseniz, size daha fazla dönüş yapılmasını sağlarsınız.
4. Masaya yeni bir şey getiriyor muyum?
Siz, ağınız, kişisel yolculuğunuz ve geçmişiniz diğer rakiplerinizin sahip olmadığı eşsiz bir değere sahipsiniz. Size bir avantaj sağlayan şeyi çizmeniz gerekiyorsa, önce kendinize şu soruyu sorun; Neden bu fikri hayata geçiren en iyi kişi benim? Beni bu an için ne hazırladı?
Yıllar boyunca oluşturduğunuz deneyim, bağlantılar ve kaynaklara bakın. Rakiplerinizin kullanmadığı insanların ve araçların bir listesini yapın. Onlarla bir konuşma başlatın, ürününüz hakkında bu konuşmayı güncelleyin. Kalıbı kırmanın ve endüstride gerçekten yenilik yapmanın en iyi yolunu bulmak için uzmanlıklarından yararlanın.
Rekabet avantajlarını tam olarak tanımadan önce faaliyete geçen girişimciler gerçek bir ivme kazanmaya çalışacaktır. Sadece tüketicilere getirebileceğiniz benzersiz değeri belirleyerek yolculuğunuza başlayın. Ve bu yolculuğun uzun, yorucu ve yıpratıcı olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
- Published in Genel
Şirketinizin Geleceği, Sosyal Medyayı Nasıl Kullandığınıza Bağlı

İşletmenizi büyütmek ve potansiyel müşterilere dönüşen daha fazla kitleye ulaşmak ister misiniz? Günümüzde, işinizi genişletmenize yardımcı olabilecek en önemli taktik ücretli medyadır. Hedef kitlelere ulaşmak için sosyal medya yayınları, video reklamlar, pop-up’lar vb. gibi tanıtılan (ücretli) içerik kullanma yöntemidir. Aslında, ücretli medya işletmelerin daha fazla insana ulaşmak için ödediği içeriktir.
Bazıları için, el parmaklarını ücretli sosyal medyaya batırmak korkutucu olsa da, en iyi uygulamaları anlayarak, deneyiminiz çok daha keyifli olacaktır. Ücretli medyada daha rahat olmanız için neler yapmamız gerektiği hakkında biraz konuşalım;
Hedefler belirleyin.
Mükemmel bir ücretli medya stratejisi, hedeflerin belirlenmesi ile başlar. Nereye gittiğini bilmiyorsan, nereye varacağını nereden biliyorsun? Ücretli bir medya stratejisi oluşturmaya başlamak için temel performans göstergelerini anlamanız gerekir. Bunlar, genel hedefe ulaşmada kaydedilen ilerlemeyi gösteren ölçülebilir bir değerdir. Temel performans göstergelerine bazı örnekler, gösterimler, dönüşümler ve web sitesi trafiğidir. Bu metrikler, içeriğinizin ne kadar iyi performans gösterdiğini belirlemenize yardımcı olacak bilgiler verebilir.
Ücretli medya kampanyanız için hedeflerin nasıl bir listesini geliştireceğinizden hala emin değilseniz, sonuç olarak bu içerikle ulaşmak istediğiniz genel hedefin ne olduğunu düşünün. Ne için reklam veriyorsunuz? İşletmenizin reklamlarınızdan sağladığı faydaları nasıl umuyorsunuz? Vizyonunuzu aklınızda tutun ve hedeflerinize rehberlik etmesine izin verin.
Bir anahtar kelime listesi oluşturun.
Anahtar kelimeler, içeriğinizi hedef kitlenizin önüne getirmek için kullanılan bir taktiktir. Ücretli medya içeriğinizin başarısı, mümkün olduğunca çok sayıda potansiyel müşteriye ulaşmanıza yardımcı olduğu için anahtar kelimelere bağlıdır. İşletmeniz ve reklamınızla alakalı olduklarından emin olmak için anahtar kelimelerle ilgili kapsamlı araştırmalar yapın.
Ücretli medya reklamlarını ve kampanyalarını yayınlamaya devam ettikçe, anahtar kelime listenizi, iyi performans gösteren terimlerle güncelleyin. Bir anahtar kelime hedef kitlenize ulaşmada başarılı olmadıysa, gelecekte reklamlarınızı olumsuz etkilememesi için onu dışarı çıkarın.
Kanallarınızı seçin.
Kitlenizin tamamı Tik Tok veya başka bir kanalı kolektif grup olarak sevmez. Her tüketici tercihlerinde farklıdır ve ücretli medyanızın kanallarını dikkatlice seçerek buna hitap etmek istersiniz. Araştırma -sihirli kelime- hangi kanalların kitlelerinize başarıyla ulaşması gerektiğini anlamanıza yardımcı olabilir. Google, dahil etmek için harika bir platformdur, ancak bariz olanın ötesine geçin ve kitlenizin hangi kanallarda zaman harcadığını araştırın.
Reklamlarınızı bir Z kitlesine hedefliyorsanız, etkileyiciler ve görsel içerik yayınlarının sağladığı ücretli medya için çılgınca popüler bir platform haline gelen Tik Tok veya Instagram’ı düşünün. Veya çalışan profesyoneller tarafından kullanılan bir hizmetin reklamını yaptığınızı varsayalım; LinkedIn listenizdeki ilk kanallardan biri olmalıdır. Kitlelerinizin potansiyel olarak (neredeyse) takılmayabilecekleri tüm yerleri düşünmek çok zor, ancak bazı araştırmalar ve sezgilerle, ilerledikçe listeyi daraltmak daha kolay hale gelecek.
Açılış sayfaları oluşturun.
Böylece, güzel bir reklam oluşturdunuz ve potansiyel bir müşteri reklamı tıkladı, ancak nereye giriyorlar? Cevap web sitenizin ana sayfası değil (hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm) Kullanıcı kendini bir açılış sayfasında bulmalıdır. Terime aşina değilseniz, açılış sayfası, potansiyel müşterileri dönüştürmeye adanmış bir web sayfasıdır. Ücretli medyanızla alakalı bir açılış sayfası tasarlamak kullanıcı için temiz, tutarlı bir geçiş ve deneyim sağlayacaktır.
Ücretli medya reklamınızla alakalı içerik eklemenin yanı sıra, açılış sayfanızın da ilgi çekici olduğundan emin olun. Kullanıcılar, ister bir e-posta giriyor, ister en son ürününüzü satın alıyor olsun, sayfanızda istenen işlemi yapmak istemelidirler. Gerektiğinde daha iyi performansa uyum sağlamanıza yardımcı olması için açılış sayfanızdaki dönüşümleri izleyin.
Reklamlarınızı optimize edin.
Ücretli medya reklamlarınız zaman içinde yayınlandıkça, kitleniz ve bunlara tam olarak nasıl ulaşacağınız hakkında daha fazla bilgi edineceksiniz. Bu bilgi altın gibidir ve tartışmasız daha değerlidir. Gelecekteki reklamlar ve kampanyalar için hedeflemeyi iyileştirmek üzere kazandığınız bilgileri kullanın. Yapmanız gerekebilecek ayarlamalar arasında, mesajınızı daha da belirgin hale getirmek için mesajınızı hassaslaştırma veya tasarımı düzenleme yer almalıdır.
Kitleler hakkında daha fazla bilgi edindikçe reklamlarınızı ayarlamak, başarılı ücretli medya içeriği oluşturmak için çok önemlidir. Kitlenizin davranışını izlemek için bir öğrenme eğrisi var, ancak bunun sizi korkutmasına izin vermeyin. Reklamlar için sağlayabileceğiniz tüm optimizasyonlar potansiyel müşteriler oluşturmanıza yardımcı olur, bu nedenle başınızı yukarıda tutun ve yayınlayın!
Reklamlarınızı ölçün.
İçeriğinizin gerçekte nasıl performans gösterdiğini bilmenin tek yolu başarılarını takip etmektir. Temel performans göstergelerini hatırlıyor musunuz? Harika, işte burası onları kullanacağınız yer.
Ücretli medyanızın nasıl performans gösterdiğini ölçmek, reklamlarınızın devam eden başarısı için çok önemlidir. Reklamlarınızı ne sıklıkta ölçmek istediğinize karar verin. (haftalık? aylık?) Ve reklamlarınızın seçtiğiniz göstergelere göre nasıl performans sergilediğini inceleyin.
Tüm reklamlar, yayınlanır yayınlanmaz inanılmaz bir performans göstermez ve bu sorun olmaz. Analitik sonuçlarınızdan öğrenin ve kendiniz için kolay olun, herkes bir uzman değildir. Ücretli medyanız için en iyi olanı deneyin ve oradan bir strateji oluşturmaya devam edin.
Bir uzman tutun.
Yukarıdakileri okuduysanız ve hala bu blogun ötesinde daha fazla yardıma ihtiyacınız olabileceğini düşünüyorsanız, içeriğinizle ilgilenecek ücretli medya uzmanlarına danışın. Bir işletmeyi yürütmek çok zaman alır ve etkili bir ücretli medya kampanyası oluşturmak tam zamanlı bir iştir. Ücretli medya uzmanları bu alanda kapsamlı deneyime sahiptir ve onları işe almanın ötesinde herhangi bir şey yapmanıza gerek kalmadan ilgili görevleri gerçekleştirebilirler.
Ücretli medya yardımı sunan bir hizmetten geçebilir veya kendi başınıza bir arama yapabilirsiniz. Her ikisi de harika seçeneklerdir, bir uzman bulmak zaman alıcı olabilir ve evrak işleri, masraflar, faydalar vb. söz konusu olduğunda zorluklar ortaya çıkarabilir. Uzmanınızı bulmak için bir hizmet seçerken, yeteneklerini önceden referanslarından doğrulayabildiğinizden emin olun.
Ücretli medyayla nereden başlayacağınızı merak ediyorsanız, başarılı bir şekilde başlamanıza yardımcı olacak bir çok uygulama kılavuzu vardır. İçeriğinizi oluştururken eğlenmeyi unutmayın. Araştırmanızı yaptıktan ve bir temel oluşturduktan sonra, ücretli medyanızın öne çıkmasına yardımcı olmak için çeşitli tasarımları deneyin. Daha fazla yardım talebiniz ve kafanızın yatmadığı konular için mutlaka uzman kişilerden yardım istemeyi unutmayın, gurur meselesi yapmayın!
Liderlik İçin Doğru Donanımlara Sahip Misin?

Herkes lider olduğunu düşünüyor ama çoğu kişi bundan çok uzak yapıda davranıp, hareket ediyor. Her seviyedeki başarılı girişim, liderliğe ve birkaç kişinin hem günlük, hem de uzun vadeli hedefleri düzenleme yeteneğine bağlıdır. İlk bakışta bu basit görünüyor, ancak gerçek şu ki, herkes liderlik etmek ve başarılı bir başlangıç yapmak için yeterli donanıma sahip değil. Bu, belli bir zihniyet ve beceri gerektirir. Bunun için, aşağıda değindiğim sekiz ipucu ekibinizi yönetmenize yardımcı olabilir.
1. Kendinden emin, tutkulu ve olumlu olun
Güven bağımlılık yapar. Ekibinize kendilerine güvenen bir yüz gösterirseniz, bu durum ekibinizi de güçlendirilecektir. Bu, koşarak yere vurabilen güçlü, pozitif takımlara yol açar. Tutku ve coşku bulaşıcıdır. Büyük liderler yaptıklarına tutkuyla bağlıdırlar ve bu tutkuyu çevrelerindeki herkesle paylaşmaya çalışıyorlar. Olumluluk tutkuyla bağlanır, ancak bazen pozitifliğin yayılması olumsuzluktan daha zordur. Araştırmalar, pozitif düşünmenin bir takım için finansal olmayan diğer motivasyon araçlarından daha faydalı olduğunu bulmuştur. Sağlıklı bir takım zihnini teşvik etmek adına paradan daha geçerli maddeler olduğunu bir yere not etmekte fayda var.
2. Plan
Proje ekipleri planlama üzerine çalışır. Ancak şirketinizin yaptığı planlamanın tüm ekiple gerçekleştirilmesi gerekir, böylece hepsi onlara bir süreç uygulamak yerine şirketin ve kararlarının bir parçası gibi hissederler. Her liderin neyi amaçladıklarına ve nihai hedefin ne olduğuna dair net bir vizyonu olmalıdır. Plan’lı olmakla, plan’sız olmak arasındaki fark, tamamıyla sizin başarınızla doğrudan bağlantılıdır.
3. Sorumlu olun
Lider, bir ekibin takip etmek istediği kişidir. Çünkü genellikle kişisel bütünlük göstermişlerdir, bu yüzden popüler olmayan gerekli kararlardan kaçınamazlar. Sorumlu bir lider özverili ve ekibin çıkarları için hareket eder. Sorumlu bir lider, sonuçlara atlamak yerine gerçeklere ve toplanan verilere dayalı içgörülü bir yargı kullanır.
4. Motive etmek ve alçakgönüllü olmak
Vizyon, nereye gittiğiniz konusunda net bir fikirdir. Amaç duygusu, oraya neden gittiğini anlamakla ilgilidir. İnsanlar kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası gibi hissetmeyi severler ve büyük liderler insanlara bu hissi verir. Takım üyeleri sadece motive olduklarında iyi performans gösterecek ve bir şey yapmanın nedenlerini görebileceklerdir. Takımlarında “başarmayı istemek” duygusunu yaratmak büyük bir liderin temel becerisidir. Buna ek olarak, büyük liderler alçakgönüllü yapılarıyla bilinirler. Yetki konumlarının herkesten daha iyi olduklarını hissedilmesine izin vermezler. Mütevazi, herkese içten gülümseyen ve olabildiğince yürekten yardımcı olarak daha iyi bir lider olun.
5. Takımınızı anlayın
Büyük liderler, kendileri dışındaki zorlukları, eleştirileri ve bakış açılarını memnuniyetle karşıladıklarını açıkça belirtirler. Durum ne olursa olsun, birlikte çalıştığınız kişiye aynı ekipte olduğunuzu göstermek için çok yol kat edebilir. Hiçbir takım, her zaman %100 etkili olmayacak ve takım üyelerinin izin günleri olacaktır. Grubunuzun bireysel üyelerini anlamak ve işyerinde veya kişisel olarak onları etkileyebilecek sorunları tanımak için zaman harcamak zorundadırlar. Ekibinizi anlamak, profesyonel güçlü ve zayıf yanlarını belirlemenize ve onlara takım içinde uygun roller vermenize olanak tanır.
6. Her yaştan işçiyi kucaklayın
Birçok girişim genç ve dinamik ekipleri bir araya getirmeye çalışır. Bilgili lider bir ekibe daha deneyimli insanları dahil etmeye, bilgi ve deneyimlerini kucaklamaya çalışacaktır. İngiliz hükümeti için hazırlanan yeni bir rapor, işgücünün bazı sektörlerde, işyerinde taze olanlardan daha fazlasını sunmasını önerdi. Bu da tecrübeli olanları son derece değerli kıldı. Yaşlı işçilerin sunacak çok şeyleri vardır ve yaşlı işçilerin karşılaştığı sorunların bazılarını yaşamamış olabilecek genç ekip üyelerine büyük rehberler olabilirler. Tecrübe satın alınamayacak önemli bir durumdur.
7. Uygun kaynakları sağlama
Takımlar doğru araç ve gereçler olmadan çalışamaz. İhtiyaç duydukları şeye sahip olmalarını sağlamak bir lider olarak sizin sorumluluğunuzdadır. Bu, takım üyelerine kaynak gerektiren bir şeyle görevlendirildiklerinde ve onlar için itmeye istekli olduklarında yardımcı olmanız gerektiği anlamına gelir. Aynı zamanda, işletme maliyetleriyle mücadele edebilecek olan üst yönetimin bir projeyi tamamlamak için gereken her şeyi sağlamak anlamına da gelecektir.
8. Her düzeyde iletişim kurun
İletişim, liderliğin gerçek işidir. Liderlerin hedeflerini her gün nasıl gerçekleştirdiklerinin temel bir unsurudur. Etkili bir lider olarak, tüm iş seviyelerinde insanlarla ilişki kurmanız ve onlara tam olarak neye ihtiyaç duyulduğunu anlamalarını sağlamalısınız. İyi bir iletişimci bir mesaj alabilir ve belirsizlikleri dağıtabilir. İnsanlar mesajı anlamaya başlayacak ve ipucunu takip etmeye hazır olacaklar. İletişim günümüzdeki en değerli özelliklerin başında geliyor. İyi bir iletişimcinin, liderlik yolundaki önü açık olduğu kadar, kendisinin ve ekibinin başarı açısından şansta çoğu zaman yanlarında olacaktır.