Yazar: suat 11 Ağustos 2020
Makine öğrenimi kavramında da bahsi geçen meta kelimesi, etimolojik olarak Yunanca “ötesi” anlamına geliyor.
Meta, herhangi bir kelimenin başına geldiğinde direkt olarak önündeki kelimeyi refere eder. Yani meta öğrenme kelimesi, öğrenmeyi öğrenmektir.
Yeni bir dil öğrenme konusundan örnek verebiliriz: Bir dili öğrenmenin sayısız yolu vardır. Ancak bunların hangisi sizin için en doğrusu olduğunu tespit etmek ya da dil hakkında genel bilgilerle bir çerçeve oluşturmak meta öğrenme sürecidir.
Odaklanma becerisi, öğrenme sürecindeki önem anlamında tartışmaya kapalı bir konumda bulunuyor.
Öyle ki günümüzde ‘dikkat dağıtıcı gürültüler’ arasından doğru sesi duymak insanüstü bir yetenek gibi algılanmaya başladı.
Odağını hangi doğrultuda sabitleyeceğini kontrol edememek, sürekli olarak ertelemek ve odak süresinin kısalığı bugünün yaygın verimlilik problemlerinden biri. Ancak çözülebilir.
Kitapta odak konusunda iki aşamalı bir başlangıç sunuluyor: Hangi aşamada olduğunu bil ve küçük adımlarla başla.
İlk olarak çalışma masanızdaki işe oturup dikkatinizin ne zaman dağıldığını saptayarak başlayabilirsiniz. Ardından bu süreci 5’er dakika bile olsa artırmak, kademeli olarak gelişimi sağlar. Böylelikle bir oturuşta öğrenmeye ayırabileceğiniz potansiyel süre artar.
Genellikle kendimizi bilgiye daldırmak yerine, beceriyi elde etmeyi kolaylaştıracak kısayollar bulmaya çalışıyoruz. Bu yalnızca kısa vadede öğrenim ve yeni ilgi alanlarını keşfetmek için mantıklı bir hamledir.
Kitapta eğer iyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız, “Nasıl iyi konuşma yapılır?” tarzında bir kitabın tek başına yeterli olmayacağı söyleniyor. İyi bir konuşmacı olmak istiyorsanız, sürecin kaynağı olan “konuşma” eylemine odaklanmanız gerekir.
Yeni bir dili deneyimleri katarak öğrenmek için, izolasyonu yüksek mobil uygulamalarda test çözmek yerine; insanlarla doğrudan iletişim halinde olabilirsiniz.
“Çeşmeye erişebilen kişi, su kabına gitmez.” — Leonardo Da Vinci
Tarihe adını yazdırmış başarılı ‘polimat’lardan olan Benjamin Franklin, birçok alanda derinlemesine bilgi sahibiydi.
Franklin’in öğrenme sürecinde kullandığı bir yöntem vardı.
Örneğin, Richard Steele tarafından kaleme alınmış “The Spectator” isimli kitaptan notlar çıkarıp, günler sonra bu kitaptaki düşüncelere istinaden orijinal metni karşılayacak yeni yazılar yazardı.
Böylelikle metnin içindeki kavramları otomatik olarak içselleştirir, aynı zamanda kalemini güçlendirirdi.
Pratik yapmak her ne kadar en ağır ve tatsız iş olsa da, bilgiyi içselleştirme sürecinin olmazsa olmazlarındandır.
Profesyonel sporcularda bulunan “kas hafızası” aslında yapılan her işte gelişen mekanik bir süreçtir.
Sınavlarınıza çalışma prensiplerinizi hatırlayın. Çalışma süresince en sık kullanılan yöntem pasif inceleme yöntemidir. Yani notlarınızı okur ve konunun üstünden geçersiniz. Yeteri kadar tekrar yardımcı olsa da, daha derinlikli bir yöntem deneyebilirsiniz.
Bir bilgiyi uzun süreli hafızanızdan bilinçli farkındalığınıza getirdiğinizde geri alım yapmış olursunuz.
Eğer uzun süreli hafızanızda bulunan bir bilgiyi bilinçli farkındalığınıza getirmek istiyorsanız, hatırlatıcı çağrışımları kullanabilirsiniz.
Yani bilgiyi bağlantı kurarak, zaten bildiğiniz ve kolayca hatırladığınız bilgilerle eşleştirerek süreci daha pürüzsüz bir hale getirebilirsiniz.
Çoğu geri bildirim sanıldığı kadar faydalı değildir. Özellikle “Bu işi kusursuz yapıyorsun” tarzındaki dayanaksız bir geri bildirim, yıkıcı bir geri bildirimden daha tehlikelidir.
Geri bildirim alabileceğiniz tek kaynak insanlar değildir. Eğer çevrenizde objektif geri bildirim veren kişiler yoksa, gelişimi yansıtabilecek göstergeler bulmanız gerekir.
Odak başlığında, odak süresini ölçerek takip etmek bunlardan biridir. Ya da düzenli olarak egzersiz yaptığınızda vücudunuzda gördüğünüz değişimler de geri bildirimdir.
Konunun derinine inildiğinde her şey ilginçleşir. Aynı zamanda öğrenmeye sezgisel bir sürecin de katılmasını sağlar.
Sezgisel derinleşme konusunda Feynman harika bir örnektir. Kendisi bilgi arayışı konusunda eşsiz bir derinleşme sezgisine sahiptir.
Her ne kadar kendi yöntemi konuyu basitlikle anlatmak üzerine kurulu olsa da, konuyu sade bir şekilde anlatabilmek için konuda derinleşmek gerekir.
Derine inmeden, yeni bir şeyi inşa etmeniz mümkün değildir.
Dolayısıyla konuyla geçireceğiniz vakti artırmak, üzerine espriler yapabilecek kadar kavramaya çalışmak ya da tarihini okumak, derinleşmek için önemli adımlardır.
Kendi zamanının ötesinde bir dahi olan Van Gogh 26 yaşında resme başlayıp, on yıl içinde inanılmaz tablolar ortaya çıkardı.
Sosyal çevre tarafından dışlanan ve cesareti kırılan bir kişi olsa da resme yönelik takıntılı tutumu sayesinde, tekniğini geliştirebilecek sürdürülebilir yöntemi bulmuştu.
Bu sayede özgün öğrenme sürecine giriş yapmış oldu.
Kitapta özgün öğrenme, kişinin yalnızca kendi yaptıkları doğrultusunda bilgileri keşfedişi anlamına geliyor.
Bir şeye gerçekten hakim olmak, bir öğrenme hedefinin son ürünleriyle ilişkilendirdiğimiz yaratıcılık ve deha seviyelerine ulaşmak için konuyla bütünleşmemiz gerekir. Gelişimin doğrultusunda daha önce hiç kimsenin geçmediği bir yola girilir.