Yazar: suat 12 Ağustos 2020
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri küçükte olsa bir şekilde kendinize göre bir dünya kurmanızdır. Kendi hayallerinizle süslenen bu dünyada temelde, karar verici hatta uygulayıcı genelde siz oluyorsunuz. Yapı büyüdükçe karar vericiler artsa da geminin dümeninde kendinizi görme ihtimaliniz hep yüksek olacaktır. Kurumsal bir şirkette, onlarca farklı genel müdür yardımcısına bağlı, yüzlerce direktörün altındaki müdürlerin ekibinde olan binlerce kişiden birisiniz yani çarkın en ufak dişlilerinden birisiniz. Ancak kendi girişiminizde, dişlinin bizzat kendisi sizsiniz.
Kendi işinizi yapmanın en güzel yanlarından biri emin olun ki hızlıca karar alıp uygulama kabileyetidir. Büyük şirketlere göre daha yatay bir hiyerarşinin olması ya da hiyerarşinin olmaması kararları çok kolay bir şekilde almanıza ve uygulamanıza imkan verir. Büyük bir şirketin kendine göre hantal ve uzun süren karar ve uygulama mekanizması nedeniyle, bir değişim kararı almak bazen aylarca hatta bazen yıllarca sürebilmektedir. O yüzden kendi işinizde yatay bir hiyerarşiyi koruduğunuz sürece her zaman hızlı hareket etme şansınız olacaktır.
Girişimciliğin bana göre temel motivasyonu para olmamalıdır ancak günün sonunda konu para kazanmaya geldiğinde girişimciliğin daha çok para kazandırdığını söylemek mümkün. Girişimlerin sadece 10’da 1’inin hayatta kalabildiğini ve ölçeklenebildiğini düşündüğümüzde kurulan bir girişimin, hemen size ciddi rakamlar kazandıracağını beklemek, gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Kendi işinizi kurmanızı bir çocuk sahibi olmaya benzetebilirsiniz. Önce o çocuğa yatırım yapmanız gerekiyor, onunla her gün ilgilenmeniz gerekiyor, sabrederek büyümesini beklemelisiniz. Doğru zaman geldiğinde ise yaptığınız tüm yatırımların karşılığını misliyle alabildiğiniz bir ortamın oluştuğunu göreceksiniz. Şuan kişisel serveti 130 Milyar $’a ulaşarak dünyanın en zengini olarak kabul edilen Jeff Bezos’tan tutun da dünyanın en büyük e-ticaret hacmine sahip olan Alibaba’nın kurucu ortağı Jack Ma’ya kadar birçok milyarderin bu noktaya gelmesinde kendi işlerini kurmalarının etkisini göreceksinizdir. Unutmayın, girişimcilik size kurumsal bir iş gibi her ay düzenli bir gelir sağlamaz ama doğru iş modeliyle hayata geçirdiğiniz girişiminiz bir gün sizi en zenginler listesine sokabilir.
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri kısıtlı kaynaklarla maksimum verimi elde etmek zorunda olduğunuz için kendinizi sürekli geliştirmeniz gerektiğini hissetmenizdir. Kurumsal şirketlerde olduğu gibi her şey elinizin altında değildir o yüzden birçok şeyi başlarda sizin üstlenmeniz gerekecektir. Örneğin teknoloji odaklı bir girişim kurmuş biri olarak, daha önce hiç tecrübemin olmadığı tasarım ayağında kendimi hızlıca geliştirerek ürünümüzün tüm tasarım işlerini üstlenmiş oldum. Şu an kendi girişimimi yürütmüyor olsam da o zaman edindiğim yeni yetenekler beni Apple, Samsung gibi büyük şirketlere proje bazlı tasarımlar yapacak kadar güzel bir noktaya getirdi. SociRest sayesinde tasarım, yazılım süreçleri, finansal yönetim, ekip yönetimi, proje yönetimi gibi hayatımın her evresinde işime yarayacak yetkinlikler kazanma şansım oldu. Bu yetkinlikleri kurumsal bir şirkette de kazanma şansınız olur ama kendi işinizde hem daha hızlı öğrenme hem de öğrendiklerinizi değere çevirebileceğiniz bir ortamanız olacaktır. Özetle girişimcilik sizi “t-shape” dediğimiz dikey de çok uzman olduğunuz ama yatayda da farklı uzmanlıklara sahip olduğunuz bir kişiliğe dönüştürecektir.
Kendi işinizi kurduğunuz andan itibaren şöför koltuğunda siz olacaksınız yani tüm kontrol sizde olacak. O yüzden kurumsal bir şirkette olduğu gibi şu saatte gel, şu saatte git, şu toplantıya gir, şu raporu hazırla, şu sunumu yap, şu gün tatilsin, şu gün maaşın yatacak gibi size sunulan bir çerçeve veya kural seti olmayacaktır. Kendi işinizi kurduysanız en başta kendi fikrinize sizin inanmanız gerekiyor, aldığınız olumsuz geri bildirimlere rağmen vazgeçmeden hem kendinizi hem de ekibinizi motive etmeye devam etmeniz hayati bir önem taşıyacaktır. Diğer yandan ne kendinizi ne de ekibinizi sıkacak bir çalışma kültürü oluşturmayacağınız için hem sizin hem de ekibinizin öz disiplini gün geçtikçe artacaktır, o kültüre ayak uydurmayan veya suistimal eden ekip üyeleri de zamanla yollarını ayıracaktır. O yüzden eğer bir girişimciyseniz 24 saatin kontrolü tamamen sizin elinizde ve her bir saati nasıl değerlendirdiğiniz, zamanla etkisini hem kişisel hayatınızda hem de işinizde gösterecektir.
Girişimcilik dünyasında kurumsal şirketlerde olduğu gibi binlerce çalışandan oluşan ekipler yoktur. Genelde ekipler daha küçüktür ve daha iç içedir. Kurumsal şirketlerde ister istemez binalarla, katlarla, odalarla ayrılan ve birçok kişinin birbirinden haberdar olmadığı bir dünya var. Girişimlerde ise genelde herkes birbirinin hikayesini bilir, bir şekilde herkesle etkileşiminiz olur. Ve en önemlisi girişim dünyasında “Bey, hanım” gibi otoriter hitaplar kullanılmadığı için ister istemez daha samimi ve daha engelsiz bir iletişim ortamı oluşur. Zamanla aynı hedefe, aynı sonuca ulaşmaya çalıştığınız insanları aileniz gibi görmeye başlarsınız. ( Not: Turkcell’de birçok kurumsal şirkette olmayan ama faydasını çokça yaşadığımız “ herkese ismiyle hitap etme” kuralı sayesinde büyük ölçüde duvarların kırıldığını buraya eklemek isterim.)
Özetle,
Eğer oyun kurallarını siz belirlemek istiyorsanız, risk alıp başarıyı da başarısızlığı da bizzat üstlenmekten korkmuyorsanız, ekibin bir parçası olduğunuz gibi ekibi yönetecek kabiliyete de sahipseniz, pazarı ve piyasaları doğru bir şekilde okuyup doğru anlarda adım atabiliyorsanız ve en önemlisi bir gün milyonlarca insanın hayatına dokunacak kadar hayalinizin peşinden gitmeye cesaretliyseniz girişimcilik sizi çağırıyor demektir.