Photoshop ile Fotoğraf Düzenlemek
Photoshop Pixel tabanlı resimli düzenleme programıdır. Photoshop sayesinde amatör veya profesyonel düzenliye bilirsiniz. Renk ayarlarını, görselde olmayan bir obje koyma , resim tüm doğasını olağanüstü bir şekilde değiştirebilirsiniz.
Photoshop Pixel Tabanlı bir Program
Photoshop pixel tabanlı olduğundan dolayı vektörel çizim yapmak mantıklı değildir. Bunun için vektörel tabanlı programlar vardır.
Photoshop bir resim düzenleme için kullanındığı kadar matbaa ve reklam ajanslarında Afiş, broşür, el ilanı, banner vs. tarzı görseller hazırlanmak için kullanır. Bugün baktığımızda bütün film afişlerinin tümü Photoshop programı ile tasarlanıyor. Bunun sebebi efekt vermek diğer vektörel tabanlı programlara göre daha kolay ve hızlıdır. Photoshop başlı başına bir efekt programıdır. Birçok kısayol ile kolay bir şekilde efektler yaparak görsellinizi kuvvetlendirebilirsiniz. Efektleri, arayüzü ve tool (araç) kullanmayı kolaylıkla öğrenebilirsiniz.
Photoshop Fotoğraf üzerinde Kolay düzenleme sağlıyor.
Bundan sonraki işlem işe sizin yaratıcılığınıza kalmaktadır. Bu sayede ister Fotografçılık alanında faaliyet gösterin isterseniz reklam ajansı birçok konuda görseller hazırlaya bileceksiniz. Photosop’un günümüz de 2 alanda yoğun bir şekilde kulanılmakta o makalemizde bahsettiğimiz gibi Fotografcılık ve reklam ajansları…
Photoshop’da yapabileceğiniz ancak tavsiye etmediğimiz ögeler var. Bunlar vektörel tabanlı bir diğer deyişle vektör olması gereken işler, photoshopta yapılmaması gerekiyor. Photosop hakkında verdiğimiz kısa ve açıklayıcı bilgilerden sonra şimdide photoshop bu blogdan öğrenmekten geçiyor.
- Published in Genel
Photoshop Nasıl Kullanılır?
Grafik düzenleme yazılımları yeni bir grafiksel veri veya fotoğrafı yeniden oluşturmak yerine daha çok, önceden meydana getirilmiş bir verinin üzerinde düzenleme yapmaya yardımcı olur. Bu işlem yapılırken daha çok kullandığımız ögeler kesme, kopyalama ve silmedir. Kullanım amacı ise birçok farklı alana katkı sağlayabilir. Yıpranmış, soluk görüntü kazanmış fotoğrafları yeniden düzenlemeye, var olan bir fotoğrafa istediğiniz rengi vermede ve çeşitli eğlence faktörü oluşturulabilecek durumlarda kullanılabilir.
AdobeSystems’in geliştirdiği pixel tabanlı grafik ve fotoğraf işleme yazılımıdır. AdobePhotoshop, vektörel grafiklerle de çalışabilme imkanı sunmasına rağmen asıl güçlü olduğu yönü piksel tabanlı imajlar üzerindeki başarısıdır.
Photoshop programını etkili kullanabilmek için programın neler yaptığını ve çalışma mantığını bilmek gerekir. Bunları bilirseniz hem öğrenme aşamasında kendinizi güdülemiş olur, hem de programın gerçek mantığını kavramış olursunuz.
Photoshopta;
•Renklerle ve Efektlerle çalışma
•Fotomontaj
•Onarma / yapılandırma
•Kolaj
•HDR ve Panoromik Resimler oluşturma ve benzeri işlemler yapılabilmektedir.
Bu programın yeteneklerinden sadece birkaçıdır. Bir Photoshop eklentisi olan Adobe Bridge programını kullanarak resim dosyalarınızın önizlemelerini görüntüleyebilir, isim ve konum düzenlemelerini hızlı bir şekilde yapabilirsiniz.
Son sürümlerde eklenenlerle birlikte Photoshop kullanarak etkili, görsel anlamda kaliteli Web Siteleri tasarlayabilir, 3D animasyonlar oluşturabilir, RAW (Resmin Digital Negatifi) formatlı resimleri photoshopta işleyerek kullanabilirsiniz.
Photoshop CS2 sürümünden itibaren, “Smart Object” yani Akıllı Nesne adında geliştirilmiş, vektörel verilerin kalitesi bozulmadan Photoshop ortamına aktarılmasını sağlayan bir sistem ile kullanıcılara büyük bir kolaylık sağlanmıştır.
AdobePhotoshop, fotoğrafçılar, reklam ajansları, web tasarım şirketleri ve film sektörleri gibi pek çok alanda mesleki amaçlarla kullanılmaktadır. Kısacası dijital dünyanın vazgeçilmezi olmayı başarmış ve o anlamda liderliğini sürdüren hatta her yeni sürümündeki yenilikleri sayesinde bu liderliğini daha da kanıtlayan yapısıyla kullanıcılarının gönlüne taht kurmuştur.
- Published in Genel
Photoshop Nedir?
Photoshop, Fotoğraf Düzenleme Yazılımı (Photo Editing Software) tanımını kapsayan geniş bir ifadedir. Photoshop ilk olarak 1987 yılında geliştirilmeye başlanmış, ardından Adobe tarafından yazılım lisansı alınarak ilk sürüm ortaya çıkarılmıştır. Günümüze kadar programın birçok versiyonu hizmete sunularak yenilikler eklenmeye ve geliştirilmeye devam edilmiştir. Adobe Photoshop’un dosya biçimi, PSD (Photoshop Document)’dir. Adobe Photoshop CC, dünyanın en gelişmiş grafik tasarım ve dijital görüntüleme yazılımıdır. Görsellerinizi, piksel tabanlı işlemenize olanak sağlar.
Günümüz teknolojisinde ilgi çekmek, sıra dışı tasarımlar yoluyla olmaktadır. Örneğin; film izleyeceğimiz zaman seçme aşamasında fragmanlar ve afişler ilk izlenimi oluşturmaktadır. Film, tiyatro gibi birçok etkinliğin poster tasarımları bu programla oluşturulmaktadır. Her türlü tasarlama ve düzenleme ihtiyacını karşıladığı için hitap ettiği kullanıcı kitlesi oldukça geniştir. Günlük fotoğraf düzenleme ihtiyacınızı kenara bırakırsak, iş hayatınızda farkınızı ortaya koyabileceğiniz bir platform ve biliyor olmanızın size katacağı değer büyük bir avantaj kazandırmaktadır.

Neler için kullanabiliriz?
Photoshop ile yapılabilecekler sınırsızdır. Fotoğraf düzenleme işlemi en temelidir. Hayal gücünüzle Photoshop CC’yi birleştirdiğinizde aklınızda ne varsa gerçeğe dönüştürüp profesyonel çalışmalar yapma imkanı elde edersiniz. Renkler ve efektlerle sıradan fotoğrafları, etkileyici bir hale dönüştürebilirsiniz. Fotoğraf düzenlemelerinin yanı sıra illüstrasyon, poster, afiş, özel çizimler, reklam hazırlama, logo ve web tasarımları yapabilirsiniz. Aynı zamanda 2B ve 3B görüntü değişikliği ve birleştirmesi, video düzenlemesi ve görüntü analizi için çeşitli araçlar sunmaktadır.
- Published in Genel
Verimlilik İçin Öneriler: Takım İçi İletişim
Güzel hikayeler bir hayal ve ilk adımla başlar. 2016 Eylül ayında kendi hikayemizi yazmaya başladığımızda henüz 26 yaşındaydım. Aynı hayali kurduğum 2 arkadaşımla birlikte girişimimizi kurduğumuzda birbirimizle sürekli konuştuğumuz hayallerimiz dışında elimizde pek de bir şey yoktu. Ortada çivi çakılmış en ufak bir işimiz olmamasına rağmen sürekli toplantılar yapıyor oluşumuz bizi aynı hedefe kilitlemişti. Hedefimiz ne çok zengin olmak, ne çok büyük işler yapmak ne de adımızdan çok fazla söz ettirmekti. Gayemiz tamamen farklı ve katma değeri yüksek işler yapmaktı.
Zaman zaman iş yoğunluğundan birbirimizle iletişimimiz kopardı. Herkes kendi departmanıyla ilgili kafayı kuma gömmüş vaziyette olurdu. Geriye dönüp baktığımda muhtelif zamanlarda en az 3–4 kere bu halde bulduk kendimizi. Apar topar yoğun bir iletişim döneminden sonra aynı hedef için tekrar toparlanırdık. Geriye dönüp baktığımda şunu çok rahat söyleyebilirim ki; en hızlı yol aldığımız dönemler en iyi takım olduğumuz ve iletişimimizin en kuvvetli olduğu zamanlardı.
Metafizik seviyesi oldukça yüksek bir konu “iletişim”. Bir formülü veya bir denklemi yok.
İletişim iletmek değildir. İşteş bir eylemdir. Karşılıklı yapılır. Talimat veya emir vermek bir iletişim şekli değildir. Veya bir rapor sunmak da iletişim değildir. Şirketinizde iletişim yönteminiz üstten alta emirler, alttan üste raporlar şeklindeyse bu yazıyı biraz daha dikkatli okumanızı tavsiye ederim. Geleceğin iş dünyasında böyle yapılara yer olmadığından eminim.
Şirket içi iletişim arttırma yöntemleri ve elde edilecek başarılı sonuçlar için şunları söyleyebilirim;
Personel Değil Takım Arkadaşı
Aynı geminin farklı görevlerinde yer alan birer tayfasıyız. Kaptan o geminin sahibi değil bir üyesidir. Aynı şekilde geminin temizliğinden sorumlu personel de. Bu zihniyete bürünmeden iletim sağlayabilirsiniz ama iletişimi asla sağlayamazsınız.
Yola Çıkmadan Önce
Takımın her ferdi geminin nereye gideceğini, nerede mola vereceğini, ne kadar yakıtları olduğunu, ne taşıdıklarını ve kime taşıdıklarını biliyor mu? Sorunun cevabı “Hayır” ise acilen geminin kaptanı takım arkadaşlarını toplayarak bu bilgileri onlarla paylaşmalı ve düzenli olarak bu bilgilendirmeleri tekrarlamalıdır. Bu sayede tüm üyeler en az geminin kaptanı kadar bu yolculuğu sahiplenecek ve görevlerini en doğru şekilde yapacaktır.
Hesap Sormayın Ama Hesap Verin
Herkes içgüdüsel olarak takım içinde kendisini ilgilendiren kısımlarla ilgili bilgi sahibi olmak ister. Bilgi muhatabı tarafından kendiliğinden verilmezse kişiler o bilgiyi almak için sormak durumunda kalır. Bu durum sürekli olarak yaşandığında ise bilgi vermeyen taraf kendisine hesap sorulduğu hissine kapılır ve kendisine bir duvar örer. Bu durum iletişim için yüksek tehlike sınıfındadır.
Herkes içinde bulunduğu organizasyona hesap verir durumda olmalıdır. Çünkü marifet iltifata tabidir. Ortaya çıkardığımız işten tatmin olduğumuzda onu duyurma içgüdüsüne zaten sahibiz. Çocukken yaptığınız berbat resimleri hatırlayın. Hiçbir çocuk yoktur ki yaptığı resmi kimseye göstermeden resim çantasına geri koysun. Yapılan tüm çalışmalar takım arkadaşlarının iltifatına sunulmalıdır. İletişimin başladığı nokta tam olarak burasıdır.
Beyin Fırtınası
Yolculuk fırtınalı olabilir, güzergah değişebilir veya gemide teknik bir aksaklık olabilir. Belki de bunların hiçbiri yaşanmaz ama yolculuğu daha keyifli hale getirmek için bir arayışa girmek de isteyebilirsiniz. İletişim kanalları açık olduğunda ortaya çıkacak fikirlerin kalitesi ve sayısı şaşırtıcı derecede yüksek olacaktır. Çünkü başlattığınız yolculukta görevli olan herkes mutlu, kendini değerli hissediyor ve en az kaptan kadar o yolculuğu sahipleniyor.
Kaptanlar Arası Uyum
Çoğunlukla uzun yolculuklara tek kaptanla çıkılmaz. Birden fazla kaptan, kaptan yardımcıları, teknik birim şefleri şeklinde bir organizasyon yapısı mevcuttur. Geminin kaderine en çok hükmedenler de bu kişilerdir. Yönetim kadrosu arasındaki iletişim çok daha kuvvetli olmalıdır. Kaptanlardan birinin kuzeye diğerinin güneye gitmeyi arzuladığını hayal edin. Kaptan yardımcılarının ise kaptan olma hayaliyle onlara kıskançlık beslediğini. Ortaya çıkabilecek kaosu ve başarısız bir yolculuk hikayesini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Mükemmel bir uyum ve etkili bir iletişim olmazsa yukarıdaki senaryo çok da uzak değildir.
Geri Bildirim
Geri bildirim almak insan için bir ihtiyaçtır. Kurum iletişimi için en etkili yöntemlerden biridir aynı zamanda. Yapılan işin etkilerini, o işin başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu, karşı tarafın kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder insan. Takım arkadaşlarınıza geri bildirimler vermekten çekinmeyin.
Geri bildirim almak insanın kendisini daha iyi tanımasını sağlayacaktır. Dolayısıyla bu durum, iyi özelliklerini parlatması, kötü özelliklerinin ise farkına vararak onları düzeltmesi için eşsiz bir fırsattır.
Profesyonellik Sevgiye Mani Değil
Bu yazı kesinlikle “kanka modunda iş yapılmalıdır” düşüncesini savunmamaktadır. Gergin anlar, başarısızlıklar, aksamalar olduğunda S.O.S vermek gereklidir. Burada kilit nokta bana göre “Sevgidir”. Babanın çocuklarına zaman zaman sert uyarılar yapması onları sevmediği ve bir aile olmadıkları anlamına gelmez. Benzer bir durum olarak işler aksıyorsa, başarısızlık ihtimali oluşmuşsa, ailemizin “sevdiğimiz bir ferdi” istemeden yanlış işler yapıyorsa bazen sertleşmek gerekecektir. Aradaki sevgi ve bağın (iletişimin) kuvvetli oluşu bu problemin de krize dönmeden aşılmasını sağlayacaktır.
Takdir Edin, Başarıları Kutlayın
Başarıya giden yolda her şeyden önemlisi motivasyondur. Çok az kişi başarısızlıklarından motive olur. İnsanların büyük çoğunluğu başardıkça, başarısı takdir edildikçe motive olmaktadır. Takdir edilmeyen her başarı bir sonraki başarı ihtimalini yok etmekte, takdir edilen her başarı da bir sonraki adımda daha büyük başarıyı getirmektedir.
İletişim, etkileşim, kurum içi sinerji… Adına ne dersek diyelim bu kavramın temelinde birbirini doğru anlamak gerekliliği var, sevgi var, başarmak gayesi var. İletişim olduğunda başarı kesin gelir diyemeyiz ama iletişim olmadığında başarı kesinlikle gelmez diyebiliriz.
- Published in Genel
Yatırımcılar Hangi Metriklere Dikkat Ediyor?
Ülkemizde maalesef her işte olduğu gibi girişim ekosisteminin içinde de garip insanlar ve olayı ele alış biçimiyle garip yaklaşımlar mevcut.
Konvansiyonel ve sosyal medyada; şöyle para yaktım, böyle para yaktım, seni de yakarım, onu da yakarım, ‘ben var ya sırf geçen ay 4 milyon TL yaktım’ tarzı açıklamalar yapan arkadaşlar var.
Hâlbuki yüksek burn rate hepinizin tahmin edebileceği üzere yatırımcı nezdinde gururla gazetelere çıkıp şöyle yaktık böyle yaktık diye göğüsünü gere gere bahsedilecek bir konu değil. Elbette bir girişimin hedeflerine ulaşmak adına harcama yapması gerekli, bunu yapacak parayı bulmuş olması da büyük bir başarı ama bunu Jet Fadıl tarzı lanse etmek yanlış.
Girişimleri kan, ter ve gözyaşıyla kurulan yapılar değil de rahat rahat etrafa para saçılan yapılar olarak göstermek; dünyadaki emsalleriyle karşılaştırdığımız da gerçekten emekleme aşamasında olan Türkiye girişimcilik ekosistemine yapılacak en büyük kötülüklerden biri olur.
Çok çalışıp çok çabalayacağım, çok uykusuz gecelerim, çok sıkıntılarım olacak ama sonunda küçük bir ihtimal de olsa hem insanlara fayda sağlayan bir şey üreteceğim; hem ülkemin kalkınmasına destek olacağım, hem kendimi hem beni seven insanları bir nebze gururlandıracağım mantalitesiyle bu işlere kalkışmayan ilk darbede yıkılır.
Bizde bir girişim kurduk enayi yatırımcı arıyoruz family olur friends olur Angel olur VC olur artık ne kadar yakabilirsek kârdır gibi bu işe yaklaşılırsa üzücü sonuçlarla karşılaşırız.
Peki yatırımcıların karar verme aşamasında yüksek burn rate yerine gerçekten görmek isteyecekleri metrikler nedir? Hangi metrikleri onlara açık bir şekilde sunabilirsek girişimimizin fon bulması daha da kolaylaşır? Sınırlı bilgim dahilinde ve elimden geldiğince basit bir dille bunları açıklamaya çalışacağım.
Elbette her metrik; SaaS, eCommerce, Marketplace vb. farklı iş modellerine göre ne ifade ettiği bakımından ufak farklılıklar gösterebilir. Ama ben konunun çok fazla karışmaması adına bu metrikleri aşağıda tüm iş modellerini kapsayacak şekilde genel hatlarıyla ele alıp mümkün olduğu ölçüde örneklerle açıklamaya çalışacağım. Umarım ilgilenenlere bir nebze faydası olur.
1. MRR (Monthly Recurring Revenue)
MRR, girişimin aylık bazda tekrarlayan gelirlerini gösterir. Burada önemli nokta tek seferlik gelirleri bu hesaplamanın içine katmamak. Diyelim ki subscription-based bir iş modeliniz var ve müşterileriniz sağladığınız hizmeti kullanmak için her ay ödediklere ücretin dışında bir defaya mahsus bir kayıt olma ücreti de ödüyor. Bu ve benzeri bir defaya mahsus gelirleri mutlaka MRR hesaplamanızın dışında bırakmanız gerekiyor.
2. ARR (Annual Recurring Revenue)
Oldukça basit şekilde isminden de anlaşılacağı üzere ARR, MRR hesaplamasındaki bütün prensipler sabit kalmak şartıyla girişiminizin yıllık bazda elde ettiği tekrarlayan gelirleri göstermektedir.
3. Churn Rate
Bu metriği gelir, kullanıcı sayısı, aktif kullanıcı sayısı gibi farklı değişkenleri denklem içerisine katarak neye bakmak istiyorsak ona odaklı bir şekilde kullanabiliriz. Biz örnek olarak kullanıcı sayısını ele alalım. Buna göre churn rate formülümüz aşağıdaki gibi olacaktır.
churn rate = (Ocak ayı içerisinde üyeliğini iptal eden kullanıcı sayısı) / (Ocak başı itibariyle toplam kullanıcı sayısı)
Yani ocak ayına 1000 kullanıcı sayısıyla girdik ve Ocak ayı içinde 50 kullanıcımız üyeliğini iptal ettiyse bu ay özelinde churn oranımız %5 olarak gerçekleşmiştir.
4. CAC (Customer Acquisition Cost)
Bu metrik ilgili zaman aralığında bir müşteriyi elde etmek için yaptığınız tüm harcamaların miktarını gösterir. Bu harcamalara online reklam gideri de dahil edilmeli; yeni kullanıcılara ulaşmak için katıldığınız fuardaki standın ücreti de dahil edilmelidir. Diyelim ki “dating” üzerine bir girişiminiz var ve Şubat ayı içerisinde uygulamaya yeni kullanıcı kazandırmak adına Facebook ve Google Ads üzerinden toplam $1000 harcadınız. Bu reklam gideriniz sonucunda Şubat ayı içerisinde 100 yeni kullanıcı uygulamanızı indirip kullanmaya başladı. Şubat ayı özelinde girişiminiz için CAC değeri $10’dır.
5. Revenue
Aslında “gelir” adı altında çok basit bir metrik olarak görülse de dikkat etmemiz gereken önemli bir noktayı içinde barındırmaktadır. Örneklerle açıklarsak daha kolay anlaşılacağını düşünüyorum. Marketplace örneğini ele alalım. Diyelim ki StockX benzeri bulunması zor sneakers ayakkabıların alınıp satıldığı bir pazaryerimiz var. Yapılan her alım-satım işleminden kendimize %5 komisyon alıyoruz. 2020 yılı içerisinde sitemiz üzerinden yapılan toplam alım-satım işlem miktarı $20 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu miktarı kendi ürettiğimiz bir revenue olarak yatırımcılara belirtemeyiz. Çünkü bu işlemlerin tamamı finansal açıdan bizim şirketimiz üzerinden gerçekleşmiş olsa da buradaki asıl gelirimiz sadece %5’lik komisyon miktarına denk gelen $1 milyon dolardır.
6. Retention
Yatırımcılar açısından en önemli metriklerden biridir; çünkü product-market fit’e sahip olup olmadığınızı en açık şekilde gösteren orandır. Her yatırım turunda duyacağınız soru “Retention oranınız nedir?” olacak.
Retention rate, sunduğunuz hizmet ya da ürünü bir kere deneyimleyen kişinin ne sıklıkla aynı hizmeti/ürünü tekrar tekrar kullandığını ölçer. Örnekle açıklarsak; Getir ile ilk siparişini verenlerin sonrasında ne sıklıkla Getir uygulamasını kullanmaya devam ettiklerini bize veren orandır. Bu oran hemen hemen her örnekte düşüşe geçer. Ürününüzü deneyimleyen herkesin yaşam boyu kullanıcınız olmasını bekleyemezsiniz. Mutlaka sunduğunuz ürünü/hizmeti beğenmeyenler olacak. Burada önemli olan nokta bu oranı yatay bir düzlemde tutabilmektir.
Basit bir örnekle açıklarsak: haftalık bazda takip ettiğimiz retention oranımız %80’lerden başlayıp 52. haftanın sonunda %10’a kadar düşmüşse ürün-pazar uyumunu yakalayamadığımızı anlarız. Ama %80’lerden başlayıp diyelim ki 10. hafta itibariyle %60’lara kadar gerilemiş fakat bu haftadan itibaren 52. haftaya kadar %50-%60 arasında değişen yatay bir seyir izlediyse ürün kendisine pazarda bir yer edinmiş demektir. Bu da girişimin alacağı yeni yatırımlarla ürün ve hizmetlerini daha da geliştirebileceği, kullanıcılarına daha iyi deneyimler sunarak pazardaki yerini daha da güçlendirebileceğini gösterir.
Bu metriklerin dışında hem girişimcilerin kendi iş modellerine göre takip ettikleri hem de yatırımcıların görmek istedikleri daha birçok farklı metrik mevcut. Fakat yukarıda yer alanlar en çok dikkat edilenlerin başında gelmektedir.
MVP(Minimum Geçerli Ürün-Minimum Viable Product) Nedir?
Teknoloji ve internet tabanlı girişimlerde ve makaleler/yazılarda sıkça rastladığımız bir terim MVP. Dijital ve sektörel bilgim olmadığı zamanlar MVP benim için tek bir anlama geliyordu, Most Valuable Player(En Değerli Oyuncu.) Sonrasında hayatıma NBA dışında dijital ve teknolojik terimler girmeye başlayınca MVP = Dirk Nowitzki ( Her zaman sadık bir Dallas Mavericks fanatiğiyim ve öyle kalacağım) olmaktan çıkıp Minimum Viable Product(Minimum Geçerli Ürün) anlamına gelmeye başladı.
Girizgahdan sonra sıra MVP nedir sorusunun cevabını vermeye geldi. MVP konsepti Lean Startup (Yalın Girişim) anlayışıyla hayatımıza girmiş ve öğrenmenin etkisini vurgulayan, kullanıcılardan en hızlı şekilde geri-bildirim almaya odaklanan bir konsept. MVP konseptinin popülaritesinin artmasında büyük katkısı olan Eric Ries’in konsepti açıklaması şu şekilde;Yeni bir ürünün en az eforla,en fazla kullanıcı geri-bildirimi alınmasına olanak sağlayan bir sürümü.
MVP konsepti özellikle yeni ürün geliştirme sürecinde ekiplere çok büyük faydalar sağlamaktadır.
1-Karar verme süreçlerinde destekleyici ve kolaylaştırıcı etkisi bulunmaktadır.
Özellikle kullanıcılardan alınan geri-bildirim ürün geliştirme aşamasında işe yarar verilerin karar mekanizmasında kullanılmasında yarar sağlayacaktır.
2- Hipotez ve A/B test süreçlerine katkı sağlar.
Bu aşamada yapılacak testler ürün geliştirme süreci için çok büyük bir önem arz etmektedir. Hipotezleri test etmek sürecin doğru işlemesi için atlanılmaması gereken bir nokta.
3- Geri-bildirimler doğrultusunda alınan kararlar ile ürün geliştirme sürecindeki maliyetin minimize edilmesine katkı sağlar.
Yanlış noktalara odaklanıp, eldeki parayı yanlış yönetmek kesinlikle hiçbir şirketin ve girişimcilerin istemeyeceği bir durumdur.
Yalın girişim(Lean Startup) metodolojisi/konseptinin kurucusu olan ve girişim dünyasında önemli bir isim olan Steve Blank, MVP’yi aşağıdaki cümlelerle açıklamakta;
MVP’yi kısaca özetledik, peki gerçek hayattaki MVP örnekleri neler? Hangi girişimler/şirketler var?
AirBNB
MVP tabiiki de bu kadar kısa açıklanabilecek bir konsept değil. Sizleri sıkmadan, anahtar noktaları aktarmaya çalıştım.
- Published in Genel
Verimlilik İçin Öneriler: Takım İçi İletişim
Başarıya giden yolda şirket içi iletişimin önemi nedir, takım çalışması neden zaruridir ve doğru iletişim nasıl olmalıdır sorularına yanıt arayacağız bu yazıda.
Güzel hikayeler bir hayal ve ilk adımla başlar. 2016 Eylül ayında kendi hikayemizi yazmaya başladığımızda henüz 26 yaşındaydım. Aynı hayali kurduğum 2 arkadaşımla birlikte girişimimizi kurduğumuzda birbirimizle sürekli konuştuğumuz hayallerimiz dışında elimizde pek de bir şey yoktu. Ortada çivi çakılmış en ufak bir işimiz olmamasına rağmen sürekli toplantılar yapıyor oluşumuz bizi aynı hedefe kilitlemişti. Hedefimiz ne çok zengin olmak, ne çok büyük işler yapmak ne de adımızdan çok fazla söz ettirmekti. Gayemiz tamamen farklı ve katma değeri yüksek işler yapmaktı.
Zaman zaman iş yoğunluğundan birbirimizle iletişimimiz kopardı. Herkes kendi departmanıyla ilgili kafayı kuma gömmüş vaziyette olurdu. Geriye dönüp baktığımda muhtelif zamanlarda en az 3–4 kere bu halde bulduk kendimizi. Apar topar yoğun bir iletişim döneminden sonra aynı hedef için tekrar toparlanırdık. Geriye dönüp baktığımda şunu çok rahat söyleyebilirim ki; en hızlı yol aldığımız dönemler en iyi takım olduğumuz ve iletişimimizin en kuvvetli olduğu zamanlardı.
Metafizik seviyesi oldukça yüksek bir konu “iletişim”. Bir formülü veya bir denklemi yok.
İletişim iletmek değildir. İşteş bir eylemdir. Karşılıklı yapılır. Talimat veya emir vermek bir iletişim şekli değildir. Veya bir rapor sunmak da iletişim değildir. Şirketinizde iletişim yönteminiz üstten alta emirler, alttan üste raporlar şeklindeyse bu yazıyı biraz daha dikkatli okumanızı tavsiye ederim. Geleceğin iş dünyasında böyle yapılara yer olmadığından eminim.
Şirket içi iletişim arttırma yöntemleri ve elde edilecek başarılı sonuçlar için şunları söyleyebilirim;
Personel Değil Takım Arkadaşı
Aynı geminin farklı görevlerinde yer alan birer tayfasıyız. Kaptan o geminin sahibi değil bir üyesidir. Aynı şekilde geminin temizliğinden sorumlu personel de. Bu zihniyete bürünmeden iletim sağlayabilirsiniz ama iletişimi asla sağlayamazsınız.
Yola Çıkmadan Önce
Takımın her ferdi geminin nereye gideceğini, nerede mola vereceğini, ne kadar yakıtları olduğunu, ne taşıdıklarını ve kime taşıdıklarını biliyor mu? Sorunun cevabı “Hayır” ise acilen geminin kaptanı takım arkadaşlarını toplayarak bu bilgileri onlarla paylaşmalı ve düzenli olarak bu bilgilendirmeleri tekrarlamalıdır. Bu sayede tüm üyeler en az geminin kaptanı kadar bu yolculuğu sahiplenecek ve görevlerini en doğru şekilde yapacaktır.
Hesap Sormayın Ama Hesap Verin
Herkes içgüdüsel olarak takım içinde kendisini ilgilendiren kısımlarla ilgili bilgi sahibi olmak ister. Bilgi muhatabı tarafından kendiliğinden verilmezse kişiler o bilgiyi almak için sormak durumunda kalır. Bu durum sürekli olarak yaşandığında ise bilgi vermeyen taraf kendisine hesap sorulduğu hissine kapılır ve kendisine bir duvar örer. Bu durum iletişim için yüksek tehlike sınıfındadır.
Herkes içinde bulunduğu organizasyona hesap verir durumda olmalıdır. Çünkü marifet iltifata tabidir. Ortaya çıkardığımız işten tatmin olduğumuzda onu duyurma içgüdüsüne zaten sahibiz. Çocukken yaptığınız berbat resimleri hatırlayın. Hiçbir çocuk yoktur ki yaptığı resmi kimseye göstermeden resim çantasına geri koysun. Yapılan tüm çalışmalar takım arkadaşlarının iltifatına sunulmalıdır. İletişimin başladığı nokta tam olarak burasıdır.
Beyin Fırtınası
Yolculuk fırtınalı olabilir, güzergah değişebilir veya gemide teknik bir aksaklık olabilir. Belki de bunların hiçbiri yaşanmaz ama yolculuğu daha keyifli hale getirmek için bir arayışa girmek de isteyebilirsiniz. İletişim kanalları açık olduğunda ortaya çıkacak fikirlerin kalitesi ve sayısı şaşırtıcı derecede yüksek olacaktır. Çünkü başlattığınız yolculukta görevli olan herkes mutlu, kendini değerli hissediyor ve en az kaptan kadar o yolculuğu sahipleniyor.
Kaptanlar Arası Uyum
Çoğunlukla uzun yolculuklara tek kaptanla çıkılmaz. Birden fazla kaptan, kaptan yardımcıları, teknik birim şefleri şeklinde bir organizasyon yapısı mevcuttur. Geminin kaderine en çok hükmedenler de bu kişilerdir. Yönetim kadrosu arasındaki iletişim çok daha kuvvetli olmalıdır. Kaptanlardan birinin kuzeye diğerinin güneye gitmeyi arzuladığını hayal edin. Kaptan yardımcılarının ise kaptan olma hayaliyle onlara kıskançlık beslediğini. Ortaya çıkabilecek kaosu ve başarısız bir yolculuk hikayesini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Mükemmel bir uyum ve etkili bir iletişim olmazsa yukarıdaki senaryo çok da uzak değildir.
Geri Bildirim
Geri bildirim almak insan için bir ihtiyaçtır. Kurum iletişimi için en etkili yöntemlerden biridir aynı zamanda. Yapılan işin etkilerini, o işin başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu, karşı tarafın kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder insan. Takım arkadaşlarınıza geri bildirimler vermekten çekinmeyin.
Geri bildirim almak insanın kendisini daha iyi tanımasını sağlayacaktır. Dolayısıyla bu durum, iyi özelliklerini parlatması, kötü özelliklerinin ise farkına vararak onları düzeltmesi için eşsiz bir fırsattır.
Profesyonellik Sevgiye Mani Değil
Bu yazı kesinlikle “kanka modunda iş yapılmalıdır” düşüncesini savunmamaktadır. Gergin anlar, başarısızlıklar, aksamalar olduğunda S.O.S vermek gereklidir. Burada kilit nokta bana göre “Sevgidir”. Babanın çocuklarına zaman zaman sert uyarılar yapması onları sevmediği ve bir aile olmadıkları anlamına gelmez. Benzer bir durum olarak işler aksıyorsa, başarısızlık ihtimali oluşmuşsa, ailemizin “sevdiğimiz bir ferdi” istemeden yanlış işler yapıyorsa bazen sertleşmek gerekecektir. Aradaki sevgi ve bağın (iletişimin) kuvvetli oluşu bu problemin de krize dönmeden aşılmasını sağlayacaktır.
Takdir Edin, Başarıları Kutlayın
Başarıya giden yolda her şeyden önemlisi motivasyondur. Çok az kişi başarısızlıklarından motive olur. İnsanların büyük çoğunluğu başardıkça, başarısı takdir edildikçe motive olmaktadır. Takdir edilmeyen her başarı bir sonraki başarı ihtimalini yok etmekte, takdir edilen her başarı da bir sonraki adımda daha büyük başarıyı getirmektedir.
İletişim, etkileşim, kurum içi sinerji… Adına ne dersek diyelim bu kavramın temelinde birbirini doğru anlamak gerekliliği var, sevgi var, başarmak gayesi var. İletişim olduğunda başarı kesin gelir diyemeyiz ama iletişim olmadığında başarı kesinlikle gelmez diyebiliriz.
Sizce iletişimin iş dünyası için önemi nedir, şirket içi iletişimi arttıracak yöntemler nelerdir? Şirket içinde iletişimi arttıracak yardımcı programlar var mıdır? Yorum ve katkılarınızı bekliyorum.
- Published in Genel
Girişimcilik mi, Kurumsal Hayat mı?
Hepimizin hayatını şekillendiren bir hikayesi vardır ve bu hikaye hayatımızın sonuna kadar yazılmaya devam edecek. Bu hikayede kendimizi nerede, nasıl gördüğümüz zaman zaman değişkenlik gösterir ve bazen de hayatımızın dönüm noktası olur. İşte tam o dönüm noktasında kişiliğimizin özünü daha net anlamaya başlarız. Mevcut düzeni korumalı mıyım yoksa yeni bir düzen kurmak için konfor alanımdan çıkmalı mıyım diye sorgulamaya başlarız. Eğer bir şeyler bizi bir sorgulamaya itiyorsa ve duş alırken bile “o” şey aklımızı kurcalıyorsa, o zaman değişim zamanı gelmiş demektir.
Bundan 20 yıl önce değişim için elimizdeki imkanların kısıtlı olduğunu düşünürsek şu an karar vermemiz gereken durumların bile sayısı gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Eskiden sırtını devlete dayamanın veya kurumsal bir şirkete kapağı atmanın lüksü tartışılamazdı bile. Üniversiteden mezun olanların en büyük isteği düzenli bir gelir sahibi olmaktı, yan haklar bile bu kadar gündemde değildi. Durum böyle olunca kısıtlı bir seçenek havuzundan hem bizi hem de ailemizi memnun edecek seçenekler üzerine yoğunlaşmak zorundaydık. O dönemleri en güzel özetleyen bakış açısı ise o tuğla gibi olan birkaç kiloluk cep(!) telefonlarının piyasa sürülmesiyle uzmanların “ Teknolojide artık ulaşabileceğimiz son noktaya ulaştık.” söylemleriydi. Gelecekten beklenti ister istemez daha azdı.
Ancak bir gün akıllı telefonların atası sayılacak iPhone 2007’de tanıtıldı ve hemen bir sene sonrasında uygulama geliştiricelere bağımsız bir ekmek kapısı açan Appstore’ın tanıtılmasıyla kafalar başka türlü çalışmaya başladı. Bu gelişmenin ardınca birçok teknoloji şirketi kendini büyük bir dönüşümün içinde buldu, bu dönüşüme inanmayanlar ise (Örn: Nokia) kendini tarihin tozlu raflarında buldu. Teknoloji hiç tahmin edemeyeceğimiz bir hızda, hem sosyal hayatımızı hem iş yapış modellerimizi hem de düşünme şeklimizi ciddi anlamda değiştirmeye başladı. Teknoloji hayatımıza nüfuz ettikçe sorunları daha çok görür olduk, daha çok keşfettik ve daha çok derine inme şansımız oldu. Tabi ki her keşif beraberinde yavaş yavaş çözüm önerileri de getirmeye başladı, bu öneriler zamanla teorik taraftan pratik tarafa geçmeye başladı. Ve bir anda dünyanın farklı farklı yerlerinde kendi çözümlerini hayata geçirmeye çalışan insanları duymaya başladık. Ve bir sonra tüm dünya onlara “ Girişimci” demeye başladı. 2010 yılından sonra artık dünyanın birçok yerinde üniversiteyi yarıda bırakıp kendi hayalinin peşinden giden hatta bu hayalini milyarlarca dolara satan girişimcilerin hikayelerini okudukça içimizde bir şeylerin kıpırdamaya başladığını fark ettik. Bu kıpırdanış, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin habercisiydi çünkü artık büyük bir şirkete kapağı atmak veya devlete bel bağlamak yerine “ kendi işini kurmak” gibi heyecan verici bir seçenek de vardı.
Her şeyden önce kendinizi tanıyın!
Yukarıda bahsettiğim gibi herkesin bir hikayesi var ve bu hikayenin baş kahramanı olan sizlerin çok temel kişilik özellikleri var. Bu kişilik dediğimiz şey, değişimin en temel yapı taşlarından biridir çünkü sizin hangi yöne gideceğinize büyük oranda kişiliğiniz karar veriyor olacak. O yüzden o değişim yolculuğuna çıkmadan önce mümkünse aşağıdaki soruları kendinize sormaya çalışın:
- Değişimden korkuyor muyum yoksa onu kucaklıyor muyum?
- Riskten kaçan biri miyim yoksa riskteki fırsatı kovayalan biri miyim?
- Mutlu olmak için mi çalışıyorum yoksa para kazanmak için mi?
- Yönetilmeye mi daha yatkınım yoksa yönetmeye ve liderlik etmeye mi?
- Yeni şeyler öğrenmeye ne kadar açığım, yeni yetenekler kazanmakta istekli miyim?
- Kendi kendimi motive edebiliyor muyum yoksa motive edilmeye mi daha çok ihtiyaç duyuyorum?
- Başarısızlıktan korkuyor muyum yoksa başarısızlığı bir öğrenme fırsatı olarak mı görüyorum?
- Kendi hayalime insanları inandırma, ikna etme konusunda ne kadar başarılıyım?
- Kriz anlarında telaşlanan mı yoksa olayları yönetmeye çalışan biri miyim?
- Ve son olarak tutkumun peşinden vazgeçmeden gidebilecek kadar cesur muyum?
Kendinize soracağınız bu tür sorularla yola çıkmadan önce bir kişilik analizi yapmanız en azından daha gerçekçi düşünmenizi sağlayacaktır. Herkes aynı hayalin peşinden gitmek zorunda değil. Girişimciliğin ülkemizde popüler hale gelmesiyle birlikte bir anda herkesin üzerinde “ kendi işini kurmalısın” gibi bir baskının oluştuğuna çoğumuz şahitlik ettik. Bu sebeple son 10 yılda büyük vaatlerle kurulan bir çok girişim (her 10 girişimden 9’u), ilk senesini bile tamamlamadan ya battı ya da başarız oldu. Bunun en temel sebebi ise sürü psikolojisinin illüzyonuna kapılıp bir hevesle “Herkes yapıyorsa ben de yapmalıyım.” diye yola çıkılmasıdır. Oysa ki herkesin girişimci olmasına gerek yok, herkes girişimciliğin o zorlu ortamına ayak uyduracak kişiliğe sahip olmayabilir. O yüzden hayatınıza bu anlamda yön vermeden önce mümkünse bu yolculuğa daha önce çıkmış kişilerin hayatlarını derinlemesine okumanızı tavsiye ederim. Bu tür biyografi kitaplarında o kişilerin zirveye çıkana kadar yaşadığı tüm başarısızlıkları ve zorlukları da görme şansınız olacaktır. Siz o kişilerin yerinde olsaydınız o zorluklara katlanıp, her defasında yeniden başlamaya cesaret eder miydiniz bir düşünün derim.
- Published in Genel
Neden Kurumsal Şirket?
Son 2 senedir Turkcell’de Digital Experince and Journey Manager olarak görev yapmaktayım. Turkcell, Türkiye şartlarında kurumsallığı tadabileceğim en doğru adreslerden biri olduğunu kısa sürede ispatladı. Özellikle teknoloji sektöründe yer alması ve dijital bir dönüşüm içinde olduğu anlara denk gelmem benim açımdan çok avantajlı oldu. Bu anlamda son 2 senedir, kurumsal bir şirkette çalışmanın bana neler kattığını ve neden kurumsal şirkette çalışmalıyım diyenlere hitaben, deneyimlerimden yola çıkarak paylaşmak istiyorum:
1.Belirli Bir Düzen ve İşleyen Bir Sistem Var
Çok büyük bir şirketin güvenliğinden geçip, elimdeki kartla turnikelerden geçtikten sonra bana tahsis edilmiş masaya oturduğumda hissettiğim ilk şey düzen ve sistem oldu. Bir girişime göre kurumsal şirkette oturmuş bir sistem var. Giriş çıkış saatleri belli, öğlen ne zaman yemek yenileceği, servislerin ne zaman hareket edeceği, toplantıların ne zaman biteceği, hangi günlerin tatil olacağı gibi birçok şey belli bir sistem içerisinde netleştirilmiş durumdadır. O yüzden belirsizliğin minimize edildiği bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Özellikle hayatında belirsizliklere çok yer vermek istemeyen ve oyunun kurallarının belli olduğu bir düzen içerisinde kariyer hayatını şekillendirmek isteyenler için kurumsal hayatı kesinlikle tavsiye ederim.
2. Her Ay Düzenli Bir Geliriniz Var
Kurumsal hayatı veya devlette çalışmayı birçok kişi için cazip kılan şey düzenli bir maaşının olması. Kurumsal bir şirkette kuruşu kuruşuna maaşınızı her ayın aynı gününde alırsınız ve acaba bu ay maaşım yatacak mı diye düşünmezsiniz. Özellikle evli ve belli sorumlulukları olan insanlar için her ay düzenli bir gelirin sağlanması gerektiğinden, kurumsal şirkette çalışmak güzel bir alternatif olarak girişimcilikten sıyrılmış oluyor.
3. Çalışana Sunulan Bolca Yan Hak Var
Kurumsal şirketler, girişimciliğin etkin bir meslek haline gelmesiyle birlikte çalışanlarını şirkette tutmak ve onları memnun etmek için daha çok kaynak ayırmaya başladı. Birçok girişimde bulamayacağınız; servis, yemek kartı, alışveriş çekleri, prim ödemeleri, spor salonu, şirket telefonu, şirket bilgisayarı, ekip yemekleri, ekip tatilleri, binlerce liralık eğitimler, yurtdışı fuarları gibi birçok yan hakkın etrafınızı çevrelemesi içten bile değil. Büyük şirketlerin elindeki kaynak bolluğu sayesinde kendinizi şımartılmış hissetmeniz yüksek ihtimaldir ancak unutmamak gerekir ki bu tür yan haklar ve teşvikler, siz farkında olmasanız da zamanla sizde geniş bir konfor alanı yaratır ve değişim zamanı geldiğinde bu ortamı bırakmak istemezsiniz. O yüzden maaşın yanında birçok yan hak ve avantajlı bir dünya sizi daha çok cezbediyorsa kurumsal şirket sizin doğru adres olacaktır.
4. Bolca Kaynak, Bolca Fırsat ve Gelişim Alanı Var
Birçok girişimin cüret edemeyeceği harcamaların, büyük şirketlerde tek bir imzayla yapıldığını görmeniz mümkündür. Eğer bu kaynağı fark edip, hayalleriniz için kullanma ortamı yaratabilirseniz emin olun girişimcilik ruhunu büyük bir şirkette de hissetme şansınız olacak. Birçok şirket artık kendi bünyesinde fikir atölyeleri, kuluçka merkezleri ve hızlandırma programları açmaya başladı. Böylelikle ekip kurma arayışına girmeden, maddi bir sermeye ortaya koymadan, teknolojik altyapı yatırımına girmeden sadece fikrinize ve projenize odaklanmanız mümkün olacaktır. Bizzat Turkcell’de, son 2 sene içinde birçok fikrimi hayata geçirme şansım oldu veya yeni fikirlerin filizlendiği toplantılarda yer alarak devamında o proje grubunun bir parçası olma şansım oldu. Büyük şirketler böyle ortamlar yaratacak insanların şirketten uzaklaşıp kendi işlerini kurmaları yerine, fikirlerini şirket ortamında hayata geçirmelerine olanak sağlamaya başladı. O yüzden doğru şirketteyseniz eğer fikrinize amede bolca kaynağın ve ortamın olması sizi cezbedecektir.
5. Düzenli Bir Kariyer Yolcuğunuz Var
Büyük şirketler son yıllarda insan kaynağına daha çok önem vermeye başladı. Durum böyle olunca şirkete girdiğiniz andan itibaren sizin elinizden tutan, size yol gösteren, sizi eğiten, sizi bir üst kademeye hazırlayan ve en önemlisi sizi şirkette başarılı kılmaya çalışan bir sürecin içinde olacaksınız. Böyle olunca girişimcilik ortamının belirsizliğinden sıyrılarak daha net bir kariyer yolculuğu çizmeniz mümkün olacaktır. Örneğin 2 yıl içinde grade artışım olacak, 5 yıl sonra lead, 7 yıl sonra senior, 10 yıl sonra müdür olacağım gibi varsayımları daha kolay yapma şansınız olacaktır. Tüm bunların yanında en önemlisi çoğu kişi yaptığı işten sıkıldığında şirket değiştirmeyi düşünür ancak Turkcell gibi büyük şirketlerde şirket değiştirmeden de sadece departmanınızı değiştirerek yaptığınız işi ve dünyanızı değiştirmeniz mümkün olacaktır. Böylelikle aynı şirkette, aynı düzeni koruyarak yeni alanlara, yeni bir çevreye geçmeniz mümkün olacaktır.
Özetle,
Belirsizliklerden uzak, görev odaklı ve sistem içerisinde hareket etmek istediğinizi düşünüyorsanız kurumsal hayatın size göre olduğunu söyleyebilirim. Her ay düzenli bir gelirin olduğu, yan haklardan faydalandığınız ve kariyerinizi daha net çizebildiğiniz bir çalışma düzeni sizi mutlu edecekse eğer ilk adım olarak kurumsal hayatla tanışmanızı tavsiye edebilirim.
- Published in Genel
Neden Girişimcilik?
1. Çarkın Bir Dişlisi Olmak Yerine, Çarkın Kendisi Olursunuz
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri küçükte olsa bir şekilde kendinize göre bir dünya kurmanızdır. Kendi hayallerinizle süslenen bu dünyada temelde, karar verici hatta uygulayıcı genelde siz oluyorsunuz. Yapı büyüdükçe karar vericiler artsa da geminin dümeninde kendinizi görme ihtimaliniz hep yüksek olacaktır. Kurumsal bir şirkette, onlarca farklı genel müdür yardımcısına bağlı, yüzlerce direktörün altındaki müdürlerin ekibinde olan binlerce kişiden birisiniz yani çarkın en ufak dişlilerinden birisiniz. Ancak kendi girişiminizde, dişlinin bizzat kendisi sizsiniz.
2. Hızlı Karar Alıp, Kolayca Uygularsınız
Kendi işinizi yapmanın en güzel yanlarından biri emin olun ki hızlıca karar alıp uygulama kabileyetidir. Büyük şirketlere göre daha yatay bir hiyerarşinin olması ya da hiyerarşinin olmaması kararları çok kolay bir şekilde almanıza ve uygulamanıza imkan verir. Büyük bir şirketin kendine göre hantal ve uzun süren karar ve uygulama mekanizması nedeniyle, bir değişim kararı almak bazen aylarca hatta bazen yıllarca sürebilmektedir. O yüzden kendi işinizde yatay bir hiyerarşiyi koruduğunuz sürece her zaman hızlı hareket etme şansınız olacaktır.
3. Daha Çok Para Kazanırsınız
Girişimciliğin bana göre temel motivasyonu para olmamalıdır ancak günün sonunda konu para kazanmaya geldiğinde girişimciliğin daha çok para kazandırdığını söylemek mümkün. Girişimlerin sadece 10’da 1’inin hayatta kalabildiğini ve ölçeklenebildiğini düşündüğümüzde kurulan bir girişimin, hemen size ciddi rakamlar kazandıracağını beklemek, gerçekçi bir beklenti olmayacaktır. Kendi işinizi kurmanızı bir çocuk sahibi olmaya benzetebilirsiniz. Önce o çocuğa yatırım yapmanız gerekiyor, onunla her gün ilgilenmeniz gerekiyor, sabrederek büyümesini beklemelisiniz. Doğru zaman geldiğinde ise yaptığınız tüm yatırımların karşılığını misliyle alabildiğiniz bir ortamın oluştuğunu göreceksiniz. Şuan kişisel serveti 130 Milyar $’a ulaşarak dünyanın en zengini olarak kabul edilen Jeff Bezos’tan tutun da dünyanın en büyük e-ticaret hacmine sahip olan Alibaba’nın kurucu ortağı Jack Ma’ya kadar birçok milyarderin bu noktaya gelmesinde kendi işlerini kurmalarının etkisini göreceksinizdir. Unutmayın, girişimcilik size kurumsal bir iş gibi her ay düzenli bir gelir sağlamaz ama doğru iş modeliyle hayata geçirdiğiniz girişiminiz bir gün sizi en zenginler listesine sokabilir.
4. Kendinizi Daha Çok Geliştirirsiniz
Girişimciliğin en güzel yanlarından biri kısıtlı kaynaklarla maksimum verimi elde etmek zorunda olduğunuz için kendinizi sürekli geliştirmeniz gerektiğini hissetmenizdir. Kurumsal şirketlerde olduğu gibi her şey elinizin altında değildir o yüzden birçok şeyi başlarda sizin üstlenmeniz gerekecektir. Örneğin teknoloji odaklı bir girişim kurmuş biri olarak, daha önce hiç tecrübemin olmadığı tasarım ayağında kendimi hızlıca geliştirerek ürünümüzün tüm tasarım işlerini üstlenmiş oldum. Şu an kendi girişimimi yürütmüyor olsam da o zaman edindiğim yeni yetenekler beni Apple, Samsung gibi büyük şirketlere proje bazlı tasarımlar yapacak kadar güzel bir noktaya getirdi. SociRest sayesinde tasarım, yazılım süreçleri, finansal yönetim, ekip yönetimi, proje yönetimi gibi hayatımın her evresinde işime yarayacak yetkinlikler kazanma şansım oldu. Bu yetkinlikleri kurumsal bir şirkette de kazanma şansınız olur ama kendi işinizde hem daha hızlı öğrenme hem de öğrendiklerinizi değere çevirebileceğiniz bir ortamanız olacaktır. Özetle girişimcilik sizi “t-shape” dediğimiz dikey de çok uzman olduğunuz ama yatayda da farklı uzmanlıklara sahip olduğunuz bir kişiliğe dönüştürecektir.
5. Öz Disiplin ve Öz Motivasyon Kaslarınızı Güçlendirirsiniz
Kendi işinizi kurduğunuz andan itibaren şöför koltuğunda siz olacaksınız yani tüm kontrol sizde olacak. O yüzden kurumsal bir şirkette olduğu gibi şu saatte gel, şu saatte git, şu toplantıya gir, şu raporu hazırla, şu sunumu yap, şu gün tatilsin, şu gün maaşın yatacak gibi size sunulan bir çerçeve veya kural seti olmayacaktır. Kendi işinizi kurduysanız en başta kendi fikrinize sizin inanmanız gerekiyor, aldığınız olumsuz geri bildirimlere rağmen vazgeçmeden hem kendinizi hem de ekibinizi motive etmeye devam etmeniz hayati bir önem taşıyacaktır. Diğer yandan ne kendinizi ne de ekibinizi sıkacak bir çalışma kültürü oluşturmayacağınız için hem sizin hem de ekibinizin öz disiplini gün geçtikçe artacaktır, o kültüre ayak uydurmayan veya suistimal eden ekip üyeleri de zamanla yollarını ayıracaktır. O yüzden eğer bir girişimciyseniz 24 saatin kontrolü tamamen sizin elinizde ve her bir saati nasıl değerlendirdiğiniz, zamanla etkisini hem kişisel hayatınızda hem de işinizde gösterecektir.
6. Ekip Ruhu ve Samimi Bir Ortam
Girişimcilik dünyasında kurumsal şirketlerde olduğu gibi binlerce çalışandan oluşan ekipler yoktur. Genelde ekipler daha küçüktür ve daha iç içedir. Kurumsal şirketlerde ister istemez binalarla, katlarla, odalarla ayrılan ve birçok kişinin birbirinden haberdar olmadığı bir dünya var. Girişimlerde ise genelde herkes birbirinin hikayesini bilir, bir şekilde herkesle etkileşiminiz olur. Ve en önemlisi girişim dünyasında “Bey, hanım” gibi otoriter hitaplar kullanılmadığı için ister istemez daha samimi ve daha engelsiz bir iletişim ortamı oluşur. Zamanla aynı hedefe, aynı sonuca ulaşmaya çalıştığınız insanları aileniz gibi görmeye başlarsınız. ( Not: Turkcell’de birçok kurumsal şirkette olmayan ama faydasını çokça yaşadığımız “ herkese ismiyle hitap etme” kuralı sayesinde büyük ölçüde duvarların kırıldığını buraya eklemek isterim.)
Özetle,
Eğer oyun kurallarını siz belirlemek istiyorsanız, risk alıp başarıyı da başarısızlığı da bizzat üstlenmekten korkmuyorsanız, ekibin bir parçası olduğunuz gibi ekibi yönetecek kabiliyete de sahipseniz, pazarı ve piyasaları doğru bir şekilde okuyup doğru anlarda adım atabiliyorsanız ve en önemlisi bir gün milyonlarca insanın hayatına dokunacak kadar hayalinizin peşinden gitmeye cesaretliyseniz girişimcilik sizi çağırıyor demektir.
- Published in Genel
- 1
- 2